17 Mayıs 2009 Pazar

Zombiler












ZOMBI BILIMI

Herhalde kontrol etmesi ve oldurmesi daha kolay oldugu icin zombiler olu olmayan kuzenleri vampirlerin saygilarini hicbir zaman elde edemediler. Bu fenomen bilime kadar uzanmistir: zombi arastirmalari daha az cazibeli bir alan olarak dikkate alinmis ve fon sozkonusu oldugunda surekli olarak vampir arastirmalarinin gerisinde kalmistir.1911′de asinin gelismesinden bu yana zombi tehlikesi cokca azaltilmistir. Cogu uzman bugunun dunyasinda olabilicek bir zombi patlamasinin vampir patlamasindan daha olasi olduguna inaniyor.

Virus:

Zombi virusu vampir virusu gibi Mononegavirales familyasindan gelmektedir. Bu virus esasen Ixodidae familyasinin kenelerinden yayilmistir. Tropik iklimlerde ortaya cikan cok sayidaki patlamalara bu keneler sebep olmaktadir. Zombi vebasinin yayilma dogasi genelde kaynagin yerine baglidir. Cogu sehre ait vebalar viruslu kenelerin isirmis oldugu agresif sicanlardan yayilmistir. Kirsal kesimde kene dogrudan insanlari isirmakta ya da fare, rakun ve diger hayvanlardan gecmektedir. Vampirlerde de oldugu gibi virusun bulasmis oldugu insanlar onu tukuruklerinden digerlerinin kandolasimina isirikla gecirirler.

Hastaligin Asamalari :

Zombi degisim asamalari vampirlerde olanla ayni olmakla birlikte iki ana farki vardir: zombilerde hucum eden semptomlar ve degisimler daha hizli meydana gelir ve gunduz gece deviriyle bir iliskisi yoktur.

1. Asama : Bulasma : Zombi enfeksiyonunun belirtileri cok cabuk meydana gelir : kurban, 1 yada 2 saat icinde basagrisi, ates, soguk alginligi ve griple alakali hastaliklarin belirtilerini gosterir.Zombie enfeksiyonlari vampirlerinkinin yarisi kadar , asinin %100 etkisi oldugunda, cogunlukla 3-6 saat arasi surerler.

2. Asama : Koma : Zombi komalari vampir komalarindan oldukca kisadir. Fizyolojik degisiklikler (yavas nabiz, sig nefes alma) benzerlik gosterirken, koma sadece 4-6 saat arasi surer. Sadece cok genc ve cok yaslilar zombi komasindan sag cikamazlar. En genc bulunmus zombi 5, en yaslisi da 90 yasindadir. Vampirlerde oldugu gibi, enfeksiyonun 2. asamasinda idare edildiginde asi %50 etki gosterir. Kurban komada ne kadar uzun kalirsa asi da o kadar az etkili olur.

3. Asama : Donusum : Zombiler komalarindan katatonik durumda uyanirlar. Avlarini ararlarken cogu uyariciya karsi tepkisizdirler. Vampirlerde oldugu gibi alisma donemi yoktur; bir zombie, degisimin ardindan hemen avlanmaya baslar.

Zombi Biyolojisi

Katatonik durumlarindan dolayi artan bilimsel arastirmalara katkida bulunucak kisisel taniklik sunamazlar. Bundan dolayi zombiler hakkinda bildigimiz hersey deneysel delillere dayalidir. Zombi virusu bulasmis bir insan, butun degisimleriyle vucut fonksiyonlarinin zombi ihtiyaclari icin hizmet ettigi (avin yerini tespit et, avi yakala ve beslen) tek amacli bir av makinesine donusur. Sonucta zombilerde meydana gelen degisiklikler vampirlerdekine gore daha kisitlidir ve esasen sinir sistemi ve kas/iskelet sistemini etkiler.

Beyin/Sinir Sistemi : Zombie sinir dokusu, insanlarda olmayan, tekrar meydana getirebilme ozelliklerine sahip olduklari icin bu sistem, arastirmacilar tarafindan buyuk ilgi gorur.

1. Beyin : Hayatta kalmalari icin cok bir onem tasimadigindan, zombiler muazzam beyin dokusu kayiplarinda da hayatta kalabilirler.

2. Omurga/Sinir Sistemi : Zombiler, merkezi sinir sistemlerinde olusabilicek onemli travmalara dayanma kabiliyeti sergilenmislerdir.

3. Dopamin : Yasayan etin yaydigi koku, adrenalin benzeri sinir ileticilerin buyuk bir kismini zombinin beynine dogru harekete gecirir.

Duyu Organlari : Bir zombinin guclu koku duyusu, diger duyularinin zayifligini telafi eder.

1. Gorus : Kornealarindaki bozulma yuzunden zombiler agir derecede miyopturlar.Ilave olarak da renk korudurler.

2. Isitme : Degisimin bir kac haftasinda zombiler sagirlasirlar.

3. Koku Alma : Zombiler vampirlerden bile daha fazla alici hucreye sahiptirler. Eger ruzgar dogru sekilde eserse, birkac mil otede bulunan insanlarin kokusunu alabilir.

Dolasim Sistemi : Sarjorunu bir zombinin ustune bosaltmis herhangi bir insan diyebilirki: zombiler olumune kanamazlar.Dolasim adaptasyonlari, herhangi bir insani oldurcek yaralarda bile hayatta kalmalarini saglar.

- Kan : Zombi kani, kalin ve siyahdir.Bu yuzden zombi petrolu denir.

- Kalp : Vampirler gibi zombi kani da, kalp yerine iskeletimsi kaslar sayesinde dolasir.

Vucut Isisi : Zombilerin vucutici sicakliklari 9-10 derece arasinda olmakla beraber, bu sicaklik onlari vampirlerden biraz daha sicak kilmaktadir. Buna sebep olan da zombilerin etinin icinde bulunan cesitli parazitlerin yaydigi isidir ve bu fenomen zombilerin serin havada buhar cikarmalarina neden olur.

Adalesel/Iskeletsel Sistem ve Bag Dokusu : Zombiler kati eklemlere sahipdirler ve yavasdirlar; hizli kosmak yerine surunerek hareket ederler, fakat ayni zamanda o kadar gucludurler ki mengene gibi sikabilir ve isirarak bir metali desebilicek ceneye sahiptirler.

1. Kaslar/Bag Dokusu : Zombi kas lifleri yogunlasir ve naylon ip sabitligine ulasirlar.Baglar ve tendonlar kalinlasir.

2. Iskeletsel Sistem : Zombi cenesinde onemli degisiklikler meydana gelir.Ekstra kemik, daha buyuk cigneme kaslarina baglanti noktasi yaratmak icin alt cenenin ustunde tortulasir. Bu adaptasyonlar, zombinin kemik ve kafatasini isirip besinlerine (beyin, kemik iligi) ulasmasini saglar.

3. Dis : Zombi disleri, cene tarafindan onlarin uzerinde sarfedilen guclere alisik degillerdir. Disleri kirilir ve dokulur; deliklerden de sulu camur benzeri zombi kani sizar.

Sonunda butun disleri gider ve zombi, aciga cikmis cene kemikleriyle cignemek zorunda kalir.

4. Sac : Uzun yasayabilen zombiler butun saclarini kaybederler.

5. Deri : Donusumden kisa bir sure sonra curume basgosterir. Deri, kayisimsi bir hal alir ve curumeye yuz tutar.

Yaslanma ve Omur Beklentisi : Zombi hayati hakkindaki en buyuk ironi, doymak bilmeyen bir sekilde beslenmelerine ragmen, onlarin uzerinden de beslenenler vardir. Bir zombi vucudu, petri kabi gibi bakteri ve mantardan, kurtcuk ve karincaya kadar herseye evsahipligi yapmaktadir. Sonda olusan organik bozulma durumu, her ne kadar bir zombi dehsetverici gorunsede, buruna karsi daha cok kusur islemektedir.

Uzun suren bir ortak yanlis anlama vardir ki, o da zombilerin olumsuz oldugudur. Aslinda, zombilerin genis cogunlugu bir yildan az yasar. Bir zombinin yasini dis gorunusunden belirlemek mumkundur; belirli bir bicimde bozulma seviyelerinden, baska bir deyisle olu bozulmasindan.

- Asama 1 : Deri beneklerle ve acik yaralarla cevrilir.

- Asama 2 : Gozler ve burun curumektedir. Parmak ve ayak parmak kayiplari vardir.

- Asama 3 : Buyuk olcude kemik ve kafatasi aciga cikmis ve eklemli organ kayiplari vardir. Dislerin cogu dokulmus ve bir ya da her iki goz dusmustur.

ZOMBI EFSANELERI

Kitap raflari ve video koridorlari vampir efsanelerine dayali hikayelerle doluyken, nispeten zombilere saygiyla, biraz folklorde bulunmaktadir. Cogu zombi efsanesinin, Afrikali ve Karayipli hurafelerden ortaya cikmasi, cok sayida zombinin dunyanin tropikal bogelerinde oldugu dusunuldugunde sasirtici olmayacaktir.

- Zombiler tekrardan canlandirilmis cesetlerdir.

Kaynak: Bir zombinin kalp atisinin olmayasiyla, gorunuse gore olu olan zombi isirigi kurbanlarinin zombi olarak tekrardan uyanmalari gozlemi.

Gercek: Zit gorunmesine ragmen, zombi virusu bulasmis bir insan zombi olarak yeniden uyanmadan once gercekden olmez.Ek olarak, zombilerin dolasimi iskeletimsi kaslarin elindedir.

- Zombiler olumsuzdur.

Kaynak: Vampirlerde de oldugu gibi, zombi isiriklarinin kurbanlarinin komalardan kalkmalari, yeniden dogus gibi sikca yanlis yorumlanan bir olay olmasi.

Gercek: Cogu zombi bir seneden daha az yasar.

- Zombiler voodoo buyuleri tarafindan yaratilirlar.

Kaynak: Bati Afrikali ve Karayipli kole efsaneleriyle tropikal bolgelerdeki yuksek sayida zombi.

Gercek: Zombiler, bir virusun bulasmasiyla ortaya cikarlar.

- Zombiler beyin yiyicilerdir.

Kaynak: Gozlem.

Gercek: Iyi beslenmis zombiler ayrim yapabilirler.Genelde daha besleyici olan beyini ve kemik iligini yiyip cesedin gerisine dokunmazlar.Bunanla beraber, ac bir zombi geriye sadece kemikleri birakir.

- Zombiler zehirli kimyasallarin yada radyasyonun aciga cikmasiyla ortaya cikarlar.

Kaynak: Sayisiz B tipi filmlerin olay orguleri.

Gercek: Benden sonra tekrar et: Zombiler bir virusun bulasmasiyla ortaya cikarlar.

ZOMBI SOSYOLOJISI

Uzun suredir zombilerin, karsilarindakinin bir zombi olup olmadiklarini belirlemek disinda baska bir sosyal iliskide bulunamadiklari dusunulmekteydi. Durumu daha da kotulestiren katatonik durumlari onlarin deneysel buluslari cesaretlendiricek herhangi kisisel tanikliklarini engellemektedir. Bununla beraber modern arastirmacilar, zombiler arasinda bulunan sasirtici derecede kompleks sosyal duzeni aciga cikartmislardir.

Yeni Donusmus :

Vampirler gibi olmayan yeni donusmus zombiler, ya cok az ya da hic alisma donemi gecirmezler. Hafizalara sahip olabilir ve girebilirler. Yeni donusmus bir zombi evine donmeyi deneyebilir, fakat bu tamamen acligin motive ettigi bir harekettir. Yeni donusmusun yakinlari bazen hastalikli sevdiklerine yardim ediyim derken kendilerini olu olmayana katilmis vaziyette bulurlar.

Suru :

Yol gostermek icin kokunun guclu sezgisini kullanan yeni donusmus zombiler, icgduleriyle diger zombilere dogru yonelirler.Yalniz zombiler cok nadirdir. Zombi suruleri, tipik olarak vampir surulerine gore daha fazladir. Vebanin hucum ettigi gunler icinde zombiler, duzinelerden olusan suruler olustururlar.Vampirler, avlanma kabiliyetlerini iyilestirmek icin suruler olustururlarken, zombiler icin suru halinde avlanmak zararlidir. Onlari belli ettigi gibi, hepsinin beslenmesini zorlastirir.

Zombi arastirmacilari, surulerin, baslica toplum ve ilgi ihtiyaclarini gidermek icin olustuklarina inanmaktadirlar.

Zombilerin avlanmalarindan sonra dinlenme anlari gelir ve o zaman sevgi kanitlari gosterirler.Toplanirlar ve birbirlerine karsilikli dinlenirler.Cocuk zombilere ozel bir sicaklik gosterirler.Surunun icinde zombiler kendilerini, cocuklar, ebeveynler ve onlarin ebeveynleriyle birlikte aileye yakin birimlerle birlestirirler.

Suru Icindeki Guc Duzeni :

Bir grup daha guclu ve daha hizli zombi, avlanmada ve beslenmede en bastadir.Beslenmelerini bolen herhangi bir zombiyle kotu bir sekilde ugrasirlar. Daha az guclu zombiler kendi kaderlerine razi gorunur ve bunu en iyi sekilde kullanmaya bakarlar.Butun zombiler konu avlanmak oldumu sogukkanli davranirlar.

Avlanma :

Konu avlanma oldugunda zombiler sasirtici sekilde bir uyumluluk gosterirler. Populer goruse ters olarak, dikkatli ve cabuk ogrenen varliklardir.Yeni donusmus bir zombi etrafda suursuzca sersemliyebilir, ama bir suruye dahil oldugu anda ogrenme kavisi keskin bir sekilde yukselir.Konusamadiklardan dolayi zombiler vucut hareketleriyle anlasirlar. Surunun birkac uyesinin, avi, digerlerinin saklandigi bir bolgeye surmeleri en cok kullandiklari stratejidir.

Avda gosterdikleri isbirligi beslenmeye basladiklari an yokolur.Cogu zombi, beslenme cilginliginda diger zombiler tarafindan ciddi yaralar alirlar.Ac zombiler kemik disinda hicbirsey birakmazlar; onu da icindeki ilik icin kirarlar.Iyi beslenmis zombiler besleyici beyine ve kemik iligine takilirlar.Ic organlari da surunun daha zayif uyelerine birakirlar.Yemek bol oldugu zamanlar zombiler paylasirlar.

Zombilerin cok sinirli menzilleri vardir.Vampirler, hizlica ve yorulmadan bir aksamda 20 mil katederken, bir zombi 24 saat icinde bir kac mil katettiginde sansli sayilir.

Zombi Evdeyken :

Bir zombi icin ev, bir sonraki ava kadar dinlenebilinicek guvenli bir yerden baska birsey degildir.Terkedilmis ev yada tamamen dosenmis bir ev olsun, zombiler dekorasyon yada rahatlik icin hic efor sarfetmezler.Hayattaki en guzel seyler icinde zombiler bir tek muzige tepki gostermektedirler.Zombiler gunduz de disari cikabildikleri icin gizlenme yerleri vampirlere gore daha cesitlidir.Bir zombi herhangi bir agacin altinda dinlenebilirken, bir vampir, gunes dogmadan once bir magara bulmali ya da kaba bir kulube insa etmelidir.Ama vampirlerin ustun uyum saglamalarina sahip olamayan zombiler, nadiren kentlere yayilirlar.

Hijyen :

Zombiler, vampirlerin tersine, yeterli derecede kulturlu olmadiklari icin topluma acik yerlere ve kalabaliklara sokulamazlar.Bu yuzden kisisel hijyenlerine dikkat etmelerine gerek yoktur.Kiyafetlerini pacavraya donene kadar giyerler.

Zombi Nufusu :

Vampirler agirlikli olarak 18 ila 35 yas grubundan gelmekteyken, zombiler her yas grubundan barindirmaktadirlar.Ortalama bir zombi 55 yasindadir ve disiler sayica daha ustundur.Zombiler saldirdiginda kacmalari daha zor oldugu oldugu icin, yaslilar ve zayiflar (yada hastaliklilar) zombi nufusunda cogunluktadir.

Bir yil bile yasayan zombi cok nadirdir.Zombi avcilari tarafindan imha edilmek ve kotu beslenme zombiler icin 2 ana olum sebebidir.

2. VE 3. ASAMADA ZOMBILER :

1960larin basinda Florida, Gainesville yakinlarinda yokedilmis bu iki ornak 2. ve 3. asama zombileri arasinda farklar icin iyi bir ornek teskil etmektedirler.

2. Asamadaki Zombi :

2. asamadaki zombi 2 gozune de sahiptir.Burnun bir kismi gitmistir ve agzin etrafindaki bolge ciddi olum gecirmeye baslamistir.Zombi, korkulur dusmanlik sunan, halen buyuk oranda bozulmamis bir tene ve sivri dislere sahiptir.

3. Asamadaki Zombi :

3. asamadaki zombinin her iki gozu, butun disleri ve burnunun cogu gitmistir.Eski gunlerde, insanlar sikca 3. asama zombilerine sopayla ve taslarla satasmayi spor haline getirmislerdi.Fakat bu sakacilarin cogu, 3. asama zombilerin, cenelerinde hala biraz gucle on kolu kisdirabilceklerini ve aninda virusu yayabilceklerini anladilar.

Hortlak

Mezardan çıkarak insanları korkuttuğuna inanılan yaratık, hayalet, zombi. Ölüp tekrar dirilen. Korku edebiyatı ve sinemasında; ruhen terk edildikten (ve muhtemelen çürümeye başladıktan) sonra bir varlık tarafından kontrol altına alınarak tekrar kullanılmaya başlanılan beden anlamında kullanılır (Namevt, ing. Undead). Söz konusu varlık bedenin eski sahibi olabileceği gibi, bir başkası da olabilir.

Ölen bir kişinin, mezarından çıkıp dolaşmasına “hortlaklık”, bunu yapana ise “hortlak” denir. İnanışa göre yaşarken kötülük edenler, başkalarının ağız tadını kaçıranlar, arabozucu ve dedikoducu, geçimsiz insanların ölünce hortlayacağına inanılır. Hortlak çoğunlukla yaşlı kimselerden olur. Gömüldüğü gece mezarından kalkar.

Eski Türklere göre eğer insan savaşta değil de yaşlılıkta ölürse onun Gök Tanrı tarafından Uçmak’a alınmayacağına inanılmıştır. Gene inanışlara göre hortlak gece mezardan kalkan, sırtında kefenle ortalıkta dolaşan bir yaşayan ölü’dür. Bunlar kızdıkları kimselere sataşırlar, hızlı koşarlar, ata binebilirler, silah kullanabilirler, insana kızabilirler, istediklerini döverler, sevdiklerini kaçırırlar, ev basarlar, yol keserler. İnanışa göre hortlağın saldırısından korunmak için mezarlık yakınlarından geçerken dua okumak gerekir. Söylentiler hortlakların genelde çirkin ve ürkütücü olduğunu, sırtında kefen ya da tabut taşıdığını söyler. Anadolu halk inançlarına göre bir kimsenin hortlaması uğursuz bir olaydır. Hortlayan kişinin ahiretten kovulduğuna inanılır. Hortlaklar dişi de olur, erkek de. Kimi hortlaklar “hayvan” kılığında gezer, çoklukla ıssız kalmış evlerde, tekin olmayan yerlerde, mezarlıklarda bulunurlar.

Griffon

Griffon; Fransızca sözcük. Geç Latince gryphus, yunanca gryps ya da gryops sözcüllerinden geldiği sanılıyor.

Yakındoğu ve Akdeniz mitolojinde yer alan, zamanla Türk mitolojisine de geçen aslan gövdeli, kanatlı ve kartal başlı; göğü, tan ağarışını, gücü ve bilimi simgeleyen düşsel varlık. Bir kaç çeşit betimlemesi daha olan mitolojik yaratık.

En çok bilineni; kuş ve aslan birleşimi şeklindeki biçimidir. Bazı efsanelerde kuşun türü söylenmezken, diğerlerinde kartal sözcüğü geçer, ender olarak da kanatları olmayan, salt kartal kafası ve aslan bedeninden oluşmuş bir yaratık olarak anlatılır. Yine anlatılara göre, son derece cesur ve gururlu hayvanlardır. Bunlar pençelerinde insan, at, hatta fil taşıyabilecek kadar büyüktürler. Aynı şekilde, pençe tırnaklarının kupa olarak kullanılabileceği söylenir. Hatta köprücük kemiklerinden de yay yapılabildiği ifade edilir. İsveçli tarihçi Olaus Magnus’a göre bu yaratıklar, Kuzey dağlarında yaşamış bir kuş cinsidir. Rivayetlere göreyse erkek bir griffon ile dişi bir at çiftleştiği zaman ortaya çıkan yaratıklara hipogrif denir. İngilizce gryphon diye de yazılır.

Çin efsanelerinde de gecen bir griffon türü ise geyik gibi boynuzları olan, pullarla örtülü başa ve bedene sahip ve aynı zamanda kartal pençeli ve kanatlı bir ejder olarak tasvir edilir. Bu kutsal hayvanın görülmesi, zafer ve barışın müjdecisi olarak yorumlanır.

Agoni (Can Çekişme)

“agoni” can çekişme demektir. nükleer patlama benzeri olaylarda ölen kişiler dışında her ölümde uzun ya da kısa süren bir agoni dönemi mevcuttur. agoni süresi birden ölümlerde çok kısadır(beyin kanaması,inhibisyon; kronik hastalıklardan ölenlerde.ise saatlerce ve hatta günlerce uzayabilir. agoni hali bir süre sonra ölümün ortaya çıkacağını belirtmesi bakımından olduğu gibi uzun süren agoni devrelerinde kişilerin yaptığı yasal işlemlerin geçerli olup olmamasının doğuracağı tartışma açısından da hukuki bir önem taşır. agoni döneminde bilinçte ve iradi hareketlerde bozulma meydana geldiğinden kişinin yaptığı mal satma, vasiyetname düzenleme, miras bırakma, evlat edinme, evlenme, vs., gibi hukuki işlemler hukuk bakımından geçersiz sayılmaktadır. bu nedenle bu işlemlerin geçerli olup olmadığına sonradan karar verecek hekimin bu akitlerin agoni döneminde yapılıp yapılmadığını ayırt etmesi lazımdır. bu ayırımı yapabilmek ve muayene sırasında yaklaşmakta olan ölümü belirleyebilmek için agoni belirtilerini bilmek gerekmektedir. bazı kişilerde çok nadiren bilinç sona kadar belli ölçüde açık kalabilir. agoni döneminde olan bir kişi bazen bir sır ya da bir olay hakkında gizlediği bilgiyi açıklar. böyle bir ifade, diğer kanıtlar ile uygunluğu bulunursa hukuki açıdan önem kazanabilir.

agoni belirtileri
agoni döneminde kişiye canlılık niteliklerini kazandıran 3 büyük sistem olan merkezi sinir sistemi, dolaşım ve solunum sisteminde ağır fonksiyon bozuklukları gelişir. kişinin bir süre sonra öleceğini gösterir. bu nedenle kişinin aktivitesinde büyük bir azalma olur, hareketsiz ve sakin görünür. dolaşım sistemindeki fonksiyon bozukluğu nedeni ile şoktaki görünüm gibi yüz solar, el ve ayakta soğuma başlar; önce ayaklar soğur, uzun süren agonilerde vücutta staza bağlı olarak mor lekeler gelişir; bradikardi ya da taşikardi gelişir. yüzde soğuk terlemeler olur, dudaklar morarır, alt çene düşer ve ağız açılır. halk arasında bu durum “çene alma” adını alır ve ölümün yaklaşmakta olduğunun bir işareti olarak kabul edilir.

yutma, ağız ve diğer reflekslerdeki azalma nedeni ile boğazda koyu tükürük birikir, düzeni bozulmuş olan solunum sırasında hırıltılar çıkar(cheyne stokes), üst göz kapakları düşer, göz aralık kalır, midriazis, korneada bulanıklık olur, ışık refleksi kaybolur. vücutta irade dişi hareketler oluşur. kişi bilinçsiz olarak kolunu, bacağını oynatır. irade dışı hareketler içinde en karakteristik olanı elde para sayar gibi hareketin görülmesidir. bu harekete “karfoloji” denir.

beş duyuda da bozukluklar olur. önce görme, sonra işitme ve hissetme duyuları bozulur. kişi konuşamaz, sorulan sorulara mırıltılarla cevap verir, ancak bunlar bilinçli cevaplar değildir.

son dönemde sayılan bütün bu belirtiler kaybolur, kişinin iyileşerek hayata döndüğü zannedilir, bu ilginç durum bitmekte olan canlılığın son reaksiyonudur ve yine çok ilginçtir ki bitmekte olan bir mumun son iri parıltısına benzemektedir. aslında bu, düşünülenin tam tersi bir olaydır ve kişi kısa bir süre sonra ölür.

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Bir Bipolar Hastasının Notlarından - 1

“..yorgunum, caresizim, icimdeki ses susmuyor, kafam karisik ve aci giderek buyuyor, boguluyorum.. korkuyorum, her zamankinden cok korkuyorum basaramayacagim diye.. cabalarim bosa gittikce korkularim artiyor.. artik basedecek gucum yok..”

“..doktor ile olabildigince acik konusmak istiyorum, ama bunu yapmak benim icin hic de kolay degil.. soyleyecegim seyleri kendi agzimdan duymak beni bile korkutuyor.. ilac konusu da oyle.. sacma, savunulmasi imkansiz hareketler.. sorun da bu, buna ragmen bunlari yapiyorum.. doktora “beni, benim elimden alin” mi desem.. gecen zor geceden sonra hastane fikrini düsünmeye basladim..”

“…Gittikçe yalnýzlasiyorum bir sen varsin..”

“..kendimi hic bir zaman rahat birakmadim ki, asik olayim.. bana cok uzak geliyor.. birinin beni sevmesi, ben bile sevmezken.. ya da kendimi sevmezken baskasini sevmek..”

“..yarimin, yanimda oldugun icin tesekkurler.. hersey oyle zor gözüküyor ki… seni bu zorluga ortak etmek beni üzüyor..”

“..yarin doktora gittigimde uyku sorununu artik kaldiramadigimi soyleyecegim.. durum isime de yansiyor cunku.. ya hic uyuyamiyorum ve ise hic gidemiyorum, ya da sabaha karsi uyuyup oglen gidiyorum..”

“..her dakika daha da karisik daha da icinden cikilmaz oluyor her sey, ve bu aci, nefesimi tikayabilecek kadar guclu bu aci.. gercek olmamasini istedigim bu aci, yakami birakmiyor..”

“….bipolar tedavisi icin lithium kullaniliyor, XXXXX bey gerekirse kullaniriz demisti.. ama duzenli kan tahlilleri gerektiriyor, kandaki lithium seviyesi icin.. cunku zehirlenme ve olum tehlikesi var.. sanirim bunlarinda etkisi var, doktorun bu ilaca baslamamasinda. bipolar icin herhangi bir ilac kullamadim.. halen kullandigim ilaclardan biri yan etki olarak mani olabilir diyor.. “

“…su an effexor ve tolvon kullaniyorum.. daha once bu ilaclari uzun sure kullanmistim, sonra buradaki doktorum xxxxxx adinda bir ilaca gecmisti.. ilac ozellikle xxxxxx de kullaniliyor.. kisa bir sure kullandiktan sonra XXXX bey tekrar effexor ve tolvon’a donmemi soylemisti, ben de oyle yaptim..uykusuzluk icin de isterse etkili ilaclar verebilecegini, ama simdilik buna gerek duymadigini, biraz dayanmami soyledi XXXXX bey..yarin ona gidecegim.. olabildigince acik konusmak istiyorum.. bir gun onceki geceyi anlatmayi dusunuyorum.. icimde hissettigim ofke, caresizlik ve kendine zarar verme istegini.. hissettigim diger tuhaf seyleri de soyleyecegim, ornegin bocekler ve odada biri varmis hissini.. “

“…doktora “böcek korkusu” sikayeti ile gittim.. sonra gorusmelerde ve MMPI-2 testinden sonra depresyon teshisi kondu.. bir yil bir ay once gitmistim.. semptomlara bakinca, disaridan,yeme bozuklugu var, -neredeyse yemiyorum-geceleri agirlasan cokkunluk hissi, depresyon,uyku problemi -insominia*- bazen cok uyuma, bir kez hipomani tarzi birsey gecirdim uc ay kadar once, kisa surdu..bipolar -manic-depresif- tanilarina uyuyor-travma sonrasi gorunen semptomlar da var derin olmamakla birlikte, psikozlar ve halisulasyonlar,kopukluk hissi, yabancilasma bir cok rahatsizligin semptomlarina benzerlik gosteriyor…”

“…bilmiyorum, ama yemek cok zor geliyor.. kendimi zorluyorum, inan bana, ama olmuyor.. cok az yedikten sonra oylesine tok hissediyorum ki, bir lokma daha yersem cikartacakmisim gibi geliyor…”

“…beni sevdiginizi biliyorum, beni korkutan beni sevmeye devam etmeniz.. ben bile kendimden giderek uzaklasirken, nefret ederken, sizin sevmeye devam etmeniz.. her sey karmakarisikken ve daha da karisirken, sacma sapan seylerle birlikte beni sevmeye devam etmeniz. .Sevmeseydiniz belki her sey daha kolay olabilirdi..”

“…halisulasyonlar ve psikozlar niye bende oluyor bilmiyorum.. ilaclardan kaynaklandigini sanmiyorum.. cunku boyle bir yan etkileri yok, hem olsaydi bile ilk kullandýgým siralarda olur sonra kendiliginden ortadan kalkardi.. daha once -tedaviye baslamadan- bir kac sey yasamistim, onemsemedim.. bugunlerde sýk oluyor.. cogu zaman yataktayken uyuyor mu uyanýkmý oldugumu kestiremiyorum, duydugum seyler gercek mi degil mi bilmiyorum.. kalabalikta yururken ismimi soyluyorlar gibi geliyor..”

“…öfkeli olan benim.. ya da bendeki baska bir ben, durdurmaya calistigim, catistigim.. kendime yaptiklarimi kabullenemeyecek kadar korkagim oysa ben.. sucu baska bene atarak kurtulmaya calisiyorum, tipki kesilen bacagima bakarken hic bir sey hissetmemem gibi, sanki bir baskasina ait.. anlamlar elimden alinIyor gibi hissediyorum, algilarim..”

“..neler olabilecegini, buýnlarin nelerin baslangici olabilecegini biliyorum, ama bunu dusunmeye bile korkuyorum.. bu yuzden yasadigim bunca sacmaligi kimseye anlatamiyorum.. korkuyorum…”

“…icimde, kan dökmek isteyen biri var ve bunu yapiyor simdi.. ofkeli.. caresiz.. varligina beni inandirmak icin yapiyor..durduramayacagim kadar ofkeli.. korkuyorum.. sanrilar bir baskasinin oyunlari.. elimdeki her seyi aliyorlar sanki, en cok da kelimeleri.. kullanamam artik onlari …”

“…bir olanlar var, bir de hissettiklerim.. kelimeler ancak olanlar için.. onlarda kötü ve iðrenç þeyler biliyorsun.. çarpmak, kan vs. ama hissettiklerimi kelimelerle bogmak istemiyorum.. bu cok zor, anlatmak icin kullanacagim her sey , anlamsiz kalacak.. aci diyecegim mesela.. biberin acisi gelecek siradan insanin aklina.. kimse bendeki karsiligini bilmeyecek.. yoruldum.. doktora da anlatmaya calismaktan yoruldum.. anlatmaya calistikca sacmaliyorum …”

“..basimi , kollarimi, ellerimi duvara vuruyorum.. guzel seyler degil bunlar.. ama iz birakmiyor.. bogulurken nefes almak icin bunu yapmam gerektigini hissediyorum, sýkýntýyý duvara vurmak gibi.. “

“..siddeti, ofkeyi ve caresizligi yogun hissettigim siralarda ufak tefek seyler oldu, onemli degil.. biraz duvara carptim, bir kac cizik, baska bir sey yok…”

“…tuhaf seyler oldu, sanki biri bana dokunuyormus gibi hissettim birkac kez.. odada birseyler hareket ediyor gibi geldi karanlikta.. bir de deja-vu dedikleri olayi yasadim..”

“..söylemem, kizarsin..”

“..bilmiyorum, sadece aciyi bastirmak ve uyumak istiyordum, korkuyordum uyanik kalmaktan ..”

“..uyumadim, ortalik aydinlaniyor.. butun gece bir paketten fazla sigara ictim..”

“..saat 3:30.. hala ayaktayým.. ne iþim var bu saatte ? niye uyumuyorum.. bilmiyorum.. her sey kopuk kopuk, bir yigin sacma sapan sey geciyor aklimdan.. bir yandan bogulacakmisim gibi sýkýntý basiyor.. siddet, icimdeki siddet aciga cikiyor. oysa yorgun ve uykusuzum… caným yanýyor.. basaramamaktan korkuyorum, cizgiyi gecmekten korkuyorum.. “

“…umarim bir sorun yoktur, iyisindir de sadece istemedigin icin yazmamissindir, anlarim….israrci degilim, zaten hic olmadim, sadece iyi olacagimi tekrarliyordum kendime, yazayim dedim; iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim

iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim

iyi olacagim iyi olacagim iyi olacagim

iyi olacagim iyi olacagim

iyi olacagim

iyi”

“..yasadiklarimi sanki kimseye soylemezsem, hissettiklerimi, bir yigin sacma sapan seyi, sanki her sey yolundaymis gibi davranmaya devam edersem.. bilmiyorum. sadece oldugunu sandigim seyler canimi sýkýyor.. hic bir seyi kabullenmek istemiyorum. tek bildigim kafamin hala calistigi ve icimdeki gerilimin giderek arttigi, ama hala “normal” gozukecek seyler yapmaya ozen gosterebilecek kadar denetim altindayim.. kafam, dusuncelerim, hislerim karmakarisik.. kontrolu kabetmekten korkuyorum, dun anneme karsi davranisim mesela.. XXX ye karsi bile cok sinirili ve kirici davraniyorum.. olmak istedigim kisi bu degil, hele boyle gorunmek hic istemiyorum.. uzaktan sakin bir liman gibi gozukursem, sanki icimdeki firtinalari sadece ben bilirsem belki dinerler, yoksa firtina uzaktan da farkedilecek kadar artar ve beni nereye atar.. kitap okumaya calismam da kontrol icin gerekli, kafami kaldirmadan. insanlarin icinde ama yanliz.. yoksa sacmalayacagim ya da kiracagim onlari hic yok yere.. tum bu sacmaliklar beni urkutuyor..”

“..ona henüz birsey anlatmadim.. bu bana cok zor geliyor. onun gözünde oldukça güclü biriyim ve problemlerimi kendim cözebilirim. …ona neyi nasil söyleyebilecegimi bilmiyorum. bir yandan da sýkýntýlý durumumun ondan kaynaklanmadigini bilmesini istiyorum..”

“…ilac ve alkol konusundan bahsetmek istemiyorum, biliyorum hataydi..…yasadiklarimin depresyondan kaynaklandigini ben de biliyorum aslinda, yazdiklarin icin sagol.. ama bunlari yasarken, yani icindeyken tum bunlarin, sanki hic bir taniya uymuyormus gibi geliyor, sanki hic kimse anlayamaz gibi de hissediyorum, cunku ben bile neler olup bittigini anlamakta zorluk cekiyorum.. evet, okuyorum, senin de cok buyuk yardimlarin var, ama is yasamaya gelince, tum yazili olan seyler ucup gidiyor ve yasadiginla bas basa kaliyorsun, acinla, sanrilarinla, halisulasyonlarinla, uykusuzlugunla, huzursuzlugun, gerginliginle, kendine olan kizginliginla, zarar verme ve cekip gitme isteginle bas basa kaliyorsun.. sakince oturup dusundugumde tum bunlarin nedenlerini bulmaya ve ortadan nasil kalkacaklarinin yolunu aramaya calisiyorum, ama kafam oylesine daginik ki, konsantre olamiyorum bir turlu, dusunurken hangi problemi dusundugumu bile unutuyorum, cogu zaman yanlizken yuksek sesle konusuyorum, tekrarliyorum her seyi.. en cok da “gececek, gececek” diye tekrarliyorum, boguluyor gibi oldugumda ve kasilmalar yasadigimda.. o kadar cok tekrarliyorum ki, kelime anlamini yitiriyor ..”

Bir Bipolar Hastasının Notlarından - 2

“…doktorumun sordugu her seye dogru ve acik yanit veriyorum, ama davranislarim, mimiklerim ve konusma tarzim yalnizken oldugu gibi dogal olmuyor.. sanki söylediklerimin ustunu bunlarla örtmeye calisiyormusum gibi.. bir de biliyorsun benim icin ozellikle geceler cok kotu geciyor ve aciyi yogun olarak en cok yanlizken hissediyorum.. boyle olunca da doktorun yanindayken bunlardan sadece bahsedebiliyorum.. zaten o zor anlarda cogu zaman anlatilamayacak kadar karisik seyler hissediyorum.. olup biten tuhaf seyler de beni korkutuyor, sanki ince bir cizgi varmis ve onu gecmisim gibi geliyor cogu zaman.. ozellikle son donem de yasadiklarim bana olup bitenler kafami daha da karistiriyor.. algilarim altust olmus durumda ve kendimi sadece derin bir aciyi hissedebildigim buyuk bir bosluk icindeymisim gibi duyumsuyorum. tabii bunu da anlatmak kelimelerle cok zor, mutlaka daha eksik ya da daha fazla anlasilabilir.. durup ne yapiyor oldugumu hatirlamaya calistigim cok sýk oluyor bugunlerde.. okudugum kitabin kac defa kapagina tekrar bakiyorum isminihatirlamak icin.. kullandigim her sey ilk kez karsilastigim bir sey gibi geliyor, bana uzak.. sanki insanlardan sonra maddeleri de kendimden uzaklastiriyorum ya da evrenin kurallari boyle,bilmiyorum.. duyumsadigim bu gariplikleri nasil doktora anlatabilirim ki.. boslukta yurumedigimi biliyorum, ama oyleymis gibi hissediyorum.. kendime ve vucuduma bile yabancilastigimi, uzaklastigimi hissediyorum.. ve her sey etrafimda olup biten her sey sanki cok uzaklarda oluyor.. bazen kendimi bile yukaridan, yabanci birisini izlermis gibi izledigimi hissediyorum. birisiyle konusurken, sanki konusan ben degilmisim gibi geliyor, agzimdan yanlis kelimeler cikiyor, dusuk cumleler kuruyorum hic olmadigi kadar fazla..tum bunlar beni daha da korkutuyor, sanki ipin ucunu kacirmisim gibi geliyor, yalnizlasmak, evrende bir madde gibi, en uzaginda duran bir tas gibi mesela, varligini bile hissedecek bir dokunustan yoksun, öylece durmak.. biliyorum, depresyondayim ve ilac kullaniyorum, sanki depresyon hic gecmeyecekmis gibi bir yerlerimde ama ben artik onun da ustundeyim, bunca tuhaf seyi,duyguyu, yalnizlasmayi, yabancilasmayi, ilgisizligi ve isteksizligi sadece depresyonla aciklayamiyor beynim..”

“..Doktorunla da herseyi konus diyorsun.. ona karsi bilerek konusmamazlik yapmiyorum.. elimde olmayan seyler.. bir yandan da tablonun daha vahim hale gelmemesi icin engelliyor olabilirim kendimi.. ama ben hep insanlarin yanindayken boyle yaptim.o yuzden insanlar beni sorunsuz zannederler..”

“..hep kendimi suclamama kiziyordun, yine oyle yapiyorum, ama bu icinde bulundugum durum icin normal, senin tercumelerinde de boyle yazmiyor mu.. normalda oldugundan daha hassas ve kirilgan hissediyorum, havadan nem kapiyorum belki… belki her seyi kotuye yoruyorum, sadece bir gun yazmamani bile.. ama seninle birlikte ogrendikce, biliyorum ki, bunlar icinde bulundugum surec icin olagan seyler.. ve asil asmam gereken bunlar degil, icinde bulundugum durum.. onu asabilirsem bunlar da yavas yavas azalacaklar.. o gunleri dusunemeyecek kadar umutsuzum, kafam karisik, algilarim hic olmadigi sekilde isliyor.. cabaliyorum, cirpiniyorum, yeterli gelmiyor belki, ama derin bir nefes almak icin bile caba sarfetmem gerekiyor kimi zamanlar.. bunlari sana cokca anlattim, biliyorsun.. herkesten cok ben, kendimi yetersiz buluyorum, bir yandan da aslinda elimden gelenin en iyisini yapmaya calistigimi dusunuyorum.. boylece icimde iyice karmakarisik oluyorum..”

“..hicbir sey yapmak istemiyorum, her seyden kesin olarak uzaklastim, canim sýkýlmýyor bile.. tuhaf bir boslugun icinde yuruyormusum gibi hissediyorum, aci cekiyorum, duvarlara carpiyorum, fiziksel olarak var olmadigimi dusunmeye basladim.. “

“…goruyorsun, hayatima cok az insanin girmesine izin veriyorum, ve eninde sonunda onlari buna pisman ediyorum.. kiriyorum, üzüyorum, telaslandiriyorum, kafalarini karistiriyorum.. tam bir felaket bulastiricisi oldum.. bu beni daha kotu yapiyor…”

‘..dun gece cok kotu seyler gordum ruyamda, sanki gercek gibiydi her sey.. hala onun etkisindeyim.. biliyorum kizacaksin ama bir lokma bile yiyemedim, sabah xxxx kahvalti hazirladi, ama yiyemedim.. tipki aksam oldugu gibi.. xxxxxxxxxx ne yapmaya calistigimi sormayacagim kendime, cunku biliyorum.. oylesine basim donuyor ve usuyorum ki.. hava 40 derecenin de uzerinde ama usuyorum.. uyumamak bazen daha iyi oluyor.. gordugum her sey o kadar gercek gibi geldi ki.. hem fiziksel hem de ruhsal anlamda allak bullak olmus gibi hissediyorum. her sey cok igrenc.. gercekler yetmiyormus gibi simdide ruyalar.. canimi yakiyorlar ve ben bunu onlara birakmadan kendim yapmaliyim..”

“…iki gecedir kötü geciyor.. ilkini zararsiz atlattim, ama dün öyle olmadi.. sanki her yeni gece bir öncekinin agirligini da tasiyor, ve o kadar agirlasti ki artik, ya bu agirligin altinda dayanabildigim kadar dayanacagim ve sonunda ezilecegim ya da artik bunlari tasimayacagim.. sonuc degismeyecek belki ama kolayi secmenin nesi kötü ki ?..”

“..eve gidip geceyi karsilamaliyim, bu kez bana ne getirdigini görmeliyim, oysa hic merak etmiyorum.. belki gece odamda beni bekliyordur coktan. bir kendimi toparlarsam, benden ne istedigini soracagim ona, belki kanli bicakli bir kavga bekliyordur bizi, biraz kendimi toparlarsam..”

“…her seyden koptugumu hissediyorum, hic bir sey ile baglantim kalmadi, iletisim de kurmuyorum kimseyle.. neredeyse dusunmuyorum bile.. ama bilinc altinda surekli birseylerle ugrasiyorum, bu beni cok yoruyor. geceler olmasa, bu o kadar da zor gelmezdi herhalde. aciyi en cok geceleri hissediyorum. dun gece bunu fiziksel aciya cevirmemek icin cok caba sarfettim. ..yandan da kendime karsi gösterdigim caba, beni gercekten cok yoruyor.. gucsuz oldugumu hissediyorum. hem yasamak icin hem … icin gucsuz. ustelik hic bir ise yaramiyorum, zaman gecmiyor, hic birsey yapamiyorum.. bu dünya icin koca bir gereksizligim sadece. ..dun gece sabaha karsi cok tuhaf bir sey oldu, kapi calindi, iceriye XXXX girdi, sanki disarda yagmur varmis da islanmis gibiydi, “niye gorusmuyorsun benimle, niye aramiyorsun” dedi, yataktan kalkip yanina dogru gittim ama yoktu.. uyumuyordum ve gercekten de kapiya dogru yurudum, onu göremeyince isigi yaktim, kapiya baktim kilitliydi. Sonra oturup bir sigara yaktim, rüya mi gördüm diye düsündüm, ama uyumamistim daha, üstelik saate en son baktigimdan beri cok az zaman gecmisti.. sence rüya görmüs olabilir miyim ?…”

“…kendimi aciklarken iki taraftan bahsediyorum, birisi yasama tutunmaya calisan, digeri yasamamak isteyen. sanki icimde yasayan iki farkli kisilik gibi hissediyorum . öyle zamanlar oluyor ki, ikisini uzaktan izledigimi hissediyorum.. ikisinin de kendi düsünce tarzlari var ve birbirlerini yok etmeye calisiyorlar, bazen ikisine de müdahale edemedigim hissine kapiliyorum…”

“..sana yazdigim ve senin bana yazdigin mektuplari söyle bir gözden gecirdim ve sana neler yasattigimi bir kez daha gördüm, bunun icin gercekten cok üzgünüm.. dün gece icin de öyle.. keske yapabilecegim birsey olsaydi.. tüm bunlari geri alabilseydim.. ve bir daha seni üzmeyecegime söz verebilseydim.. yapabilecegim tek sey üzgün oldugumu söylemek su anda…”

“…gece aciyi öylesine yogun duyuyordum ki, tek istedigim onu dindirmekti, ne pahasina olursa olsun dindirmek.. biliyorum bunu anlamasi en az anlatmasi kadar zor, belki yasayarak anlasilabilir ancak… beni, benim elimden kurtarmak.. kim yapabilir bunu ? öyle zor ki.. ve zorluguna aldirmadan bir tek sen deniyorsun bunu, ve hala anlayamadigim bir sekilde basariyorsun….. ama buna nereye kadar izin verecegimi bilmiyorum…. “

“..Þunu da belirteyim ki, siz elinizden geleni yaptýnýz.Ve oluþacak hiç bir sonuçtan dolayý vicdan azabý duymayý hakketmeyecek kadar temizsiniz…”

“…aci cekmemi istemedigini biliyorum ama acilarimi dindirmemin önünde bir tek sen duruyorsun.. her seyden o kadar uzaklastim ki.. hic bir sey bana bu aciya katlanabilme sebebi olmuyor..lütfen benim icin üzülme ve endiselenme, bunun icin ne yapabilirim bilmiyorum ve tutamayacagim sözler vermek istemiyorum.. sanki senin üzülmen tüm acilarimi ikiye katliyor ve ben iki kat fazla dayanamiyorum..tek istedigim uyumak, sakin ve güzel bir uyku, hic bir aciyi hissedemeyecegim ve seni üzemeyecegim bir uyku..”

“..Belki bir yardým çýðlýðýdýr intihar, belki insanlara son bir þans vermek “yardým etmeleri” için. Bilin ki siz bu þansý iyi deðerlendirdiniz..”

“..su anki durumumu üzüntü olarak aciklayamam… sadece kendimi cok yorgun, gücsüz ve caresiz hissediyorum.. aci cekiyorum, ama üzülmüyorum… “

“..bir keresinde saglik bakanliginin actigi alo umut hatti diye bir yeri aramistim.. bu konu ile ilgililer.. adam bana bilmemne tip fakültesi aciline gel dedi, orasi istanbulda.. hem beni acilden iceri bile almazlar, sapasaglamsin diye gönderirler..”

“..icimde kötü bir his var.. basaramayacagim galiba. n’olur kizma..”

“..seni mesgul etmek, islerinden alikoymak istemem, kötü bir gün gecirdim ve eve gitmeye korkuyorum…”

“…tabii ben de iyice sinirlendim. Sanki bu durum kendi tercihimmis ve benden daha zor durumda olan insanlarin olmasi beni rahatlatmaliymis… bir sorunum olabilecegini bile düsünemiyor… yada daha dogrusu ciddi bir sorunum olabilecegini, ona göre benimkiler, onun yasadiklarinin yaninda “hic” kalirmis. belki dogru ama bu neyi cözer ki.. her yil 40 milyon insanin acliktan öldügünü bilmek aciktiginda nasil senin sorununa care olmuyorsa bu da öyle birsey….”

“…bana kimse “hayat güzel” demesin. cektigim aciyi kimse anlamaya ve dindirmeye calismasin. kimse benim gözlerimle bakmasin bu hayata. acilarimi anlamsiz görerek, yok sayarak ortadan kaldirmaya calismasin. acilarimi degil ama beni yok saysin herkes.. dayanamadigimi anlamasinlar. gördügüm tek cikis yolunun önünü kapatmasinlar…denedim ama olmuyor iste, biliyorum sen de anlamayacaksin ama olmuyor…ne kadar ve nereye kadar sürdürebilirim bilmiyorum ve bilmek istemiyorum.seni tanimamis olsaydim, acilarim cok daha önce biterdi belki ve sen beni tanimamis olsaydin belki daha mutlu olurdun..ama karsilastik iste, arada binlerce km olsa da, varliginla dayanmaya calistim, omuz verdin acilarima. simdi sana ne diyebilirim ki ? Bir yanim sana borclu varligini, diger tarafim sana karsi..bir yanim güzel seyler yazmak istiyor sana, hersey yolunda, cok mutluyum, hayat cok güzel diyebilmeyi istiyor diger yanim birak da acilara bir son vereyim diyor..bütün parcalarin toplami olmuyor her zaman. senin de kafani sisirdim, üstelik en yakinimdakilere bile söyleyemedigim seylerle…”

“..bir sürü espiri yapiyorum. sanki her sey yoluna girmis ve bir zamanlarda oldugundan daha keyifliyim..kacmami söyledigin sese kulak kapatabilecek kadar keyifli hem de. bir asirilik durumu sözkonusu aslinda.. insan iliskilerinde de öyle.. ona buna laf atiyorum. bu cogu zaman hos karsilanmayabiliyor, ama kendimi tutamiyorum. sanki günlerce süren saganak yagmurdan sonra günlük güneslik bir hava, öyle bir hava ki, siril sýklam olmuslugum birden geciyor ve kendimi gunes isigina birakiyorum sadece… bunun bir rüya olmasindan korkuyorum. ..”

“…bugün yine o güzel rüyaya uyandigimi hissettim.. espiriler yapiyorum, insanlarla konsuyorum.. sanki havada yürüyorum.. xxxxx bir telefon görüsmesi yaptim, kadincagiz gülmekten konusamadi… þu anda “baþaramayaacðým” diye düþünmüyorum, bundan korkuyorum sadece… ve hiç birþeyin bu rüyadan uyandirmamasini istiyorum, beni ve beni düsünenleri..”

“..Telefonumu istemiþsin. Ýlgin için teþþekkürler. Ama bilemiyorum… Seni rahatlatacaðýný söylemiþsin. Bana birþeyleri zorlaþtýrýmýþ gibi geliyor. Öyle hýzla aþaðýya düþüyorum ki, beni tutmaya çalýþýrsan seni de beraberimde götürmekten korkuyorum…Sürekli intihardan bahsettiðimi söylüyorsun. Haklýsýn. Çünkü sürekli bunu düþünüyorum ve espiriler dýþýnda kimseye bahsetmediðim þeyler bunlar. Niye sana bahsediyorum ? Bunu hala tam olarak bilmiyorum. Belki aklý karýþan insanlara yardým ederken, onlarýn neler düþündüðünü, akýllarýndan neler geçtiðini, nelerden rahatsýzlýk duyduklarýný bilmenin bir faydasý olur diye… Belki de, basit nedenlerden, çözülebilecek ya da çözülmeden de yaþama devam edilebilecek sorunlardan dolayý intiharý seçenlerden olmadýðýmý göstermek istiyorum. Kafamda öylesine netlesti ki, intiharin teorisini kurabilirim. Ama bunlarý kimseye söyleyemem, hiç bir yere yazamam. Baþkalarýnýn ölümlerini tasiyamam çünkü, taþýyabileceðim tek ölüm kendiminki olabilir. Ýnternette bir yýðýn sayfa buldum. Seninki de dahil. Çoðunu didik didik okudum. Kitaplar aldým kendime. Onlarý da okuyorum. Ama hiç birisi hiç hicbirþeyi deðiþtiremiyor…”

“..onunla konusmaya basladim. espriler yaptim. -manik atak durumuna gectigimi hissediyordum- bu son dönemlerde çok sýk oluyor. tek basima tv izlerken bile haberlerdeki spikerin bir cümlesine uzun uzun gülüyorum. sonra birden her sey degisiveriyor. “

:.. kendimi paramparca hissediyorum… basaramamaktan cok korkuyorum. icimdeki katili öldürememekten… ve o katilin beni… “

‘…öncelikle belirteyim ki, sevinmene sevindirdim, biliyorum seni sevindirmeme alisik degilsin…”

“..bu arada sana yazmak istedigim bir sürü sey birikti… hangisinden baslayacagimi bilmiyorum.. iyi bir haberle baslayayim, biliyorum benden duyacagin iyi haberlere pek alisik degilsin.. gerci haberin iyi olup olmadigina sen karar ver, cünkü bir yoruma göre kötü… neyse lafi fazla dolastirdim… son günlerde kendimi oldukca farkli hissediyorum. cok enerjik ve konuskanim… bir sürü espiri yapiyorum. sanki her sey yoluna girmis ve bir zamanlarda oldugundan daha keyifliyim..kacmami söyledigin sese kulak kapatabilecek kadar keyifli hem de. bir asirilik durumu sözkonusu aslinda.. insan iliskilerinde de öyle.. ona buna laf atiyorum. bu cogu zaman hos karsilanmayabiliyor, ama kendimi tutamiyorum. sanki günlerce süren saganak yagmurdan sonra günlük güneslik bir hava, öyle bir hava ki, siril sýklam olmuslugum birden geciyor ve kendimi gunes isigina birakiyorum sadece… bunun bir rüya olmasindan korkuyorum. Evet, bunlar güzel haberler.. kendimi oldugumdan iyi hissetmem. ama isin arka tarafi biraz can sýkýcý gibi gözüküyor. sana da daha önce bahsetmistim su manik atak dedikleri olaydan.. hic bir sebep yokken keyiflenmek, bir an icin her istedigimi yapabilecekmis gibi hissetmek vb. seyler. Neredeyse 11 aydir süren tedavim boyunca böyle bir kac dönem gecirdim. Gerci doktorum bunu bana tibbi acidan aciklamadi, ama okuduklarimla örtüsen seyler var.. diyeceksin ki, olumlu düsün, bunlar senin üretmis oldugunun birer isareti, paranoyak davranma ve bu keyifli anlarin keyfini cikar.. bunlari diyecegini biliyorum, cünkü bir tarafim da israrla bunlari tekrarliyor…”

“…icimden sacma sapan seyler yapmak geliyor. kaciyorum.. bugunlerde neredeyse yalniz kalmiyorum. arkadaslar yanliz birakmiyorlar… tabii ellerinden geldigince. icimden gelen bu seyleri nereye kadar ve nasil engelleyecegimi bilmiyorum…evet mantikli düsünebiliyorum, durumumun farkindayim, pozitif olmak icin neler yapmam gerektigini biliyorum. bir yigin sey okuyorum. yorumluyorum, kendime uyarliyorum. ama bir tarafim, “gercekte cok gucsuzsun ve tüm bunlar bile seni kurtarmaya yetmeyecek” diyor, durmadan tekrarliyor bunu. inanmak istemiyorum. ama istememek yine degistirmiyor gercekleri… seninle tanismadan önce, kacmayi düsünmezdim o tarafimdan, simdi kacmaya calisiyorum. sanki bir de bunun yorgunlugu kalacak bana ve bir yerlerde kistirilip kalacagim gibi geliyor. bilmiyorum..”

Cinayete Doğru Aşamalar


A’dan Z’ye Seri Katiller Ansiklopedisi / S:252-254 (Gönderen : HOLORES)

Ülkenin konuyla ilgili en ileri gelen uzmanlarından olan Dr. Joel Norris tarafından tipik bir seri katilin adım adım takip ettiği yol (suçu düşünmeye başladığı andan, gerçekleştirdikten sonraki kaçınılmaz duygusal çöküşe kadar) çizilmiştir. Norris’e göre, seri cinayetin yedi “Temel Safhası” şöyledir.

1- Düşünme Safhası: Süreç, potansiyel katilin kendi sapık fanteziler dünyasına kapanmasıyla başlar. Dışarıdan son derece normal görünebilir. Ancak kafasının içinde çarpık bir alacakaranlık kuşağında yaşar. Zihni giderek ölüm ve yok etme hayallerinin hükmü altına girdikçe gerçeklik algılayışı zayıflar. Zamanla da bu sapık fantezilerini gerçeğe dönüştürmek, önüne geçilemez bir tutku haline gelir.

2- Olta Safhası: Oltasını atıp bir balık yakalamayı bekleyen balıkçı gibi, katil de artık bir kurban aramaya başlamıştır ve hasta ihtiyaçlarının gerektirdiği insan tipini bulabilme ihtimali olan yerler üzerinde odaklanır. Bir okul bahçesini gözetleyebilir, genelevlerin olduğu bölgede dolaşabilir, kalabalık barlara gidebilir veya sevgililerin gözde mekânlarında dolaşabilir. En sonunda, hedefine kilitlenecektir.

3- Flört Safhası: Bazı olaylarda katil hiç uyarmadan, aniden vurabilir, kurbanı sokaktan kaçırabilir veya bir eve girerek içerideki herkesi öldürebilir. Ancak çoğu zaman katil, kurbanlarını kandırarak pençeleri arasına almaktan sapık bir zevk duyar, onlara sahte bir güven duygusu vererek kendilerini savunmaktan vazgeçmelerini sağlar. Ted Bundy öylesine güven veren, temiz görünüşlü ve normal bir gençti ki, genç kadınları ölüm arabasına binmeye ikna etmekte hiç zorlanmazdı. John Wayne Gacy gibi bazı katiller kurbanlarını iş, para veya yatacak bir yer vaatleriyle kandırırlardı. Kasım 1995’te Glen Rogers adında gezgin bir serseri, eyaletler arası bir cinayet serisinde beş kişiyi öldürmüştür. Tanıyanların ifadelerine göre, Rogers kurbanlarını kandırmakta bir uzmandı. Bir tanıdığı, polise “Bir insana konuşarak her şeyi yaptırabilirdi. Bar çıkışında eve bırakmak, birkaç gün bir yer, ne olursa” demiştir.

4- Yakalama Safhası: Sıradaki adım, katilin kurbanına hazırladığı kapanın kapısını kapamadır. İçinde bulundukları durumun dehşetinin farkına vardıkları anda verdikleri korku dolu tepkileri izlemek, katilin sadist oyununun bir parçasıdır. Bu an, hoş bir yabancının sizi eve bırakma teklifini kabul edip de arabasına binmenizden sonra, arabanın yanlış yöne gittiğini ve oturduğunuz taraftaki kapı kolunun çıkarılmış olması nedeniyle hiçbir kaçış yolunun olmadığını fark etiğiniz andır. Ya da yakışıklı tek gecelik aşkınız biraz eğlenmek ve oynaşmak için sizi yatağa kelepçelediğinde, yüzünde bir sırıtmayla, sizi asla bırakma niyetinde olmadığını söylediği andır.

5- Cinayet Safhası: Eğer cinayet sekse eşdeğerse, ki birçok seri katil için böyledir, kurbanı öldürdükleri an orgazm anıdır (aslına bakılırsa cinsel psikopatlar için kurbanlarını öldürürken orgazma ulaşmak pek olağan dışı değildir.) Tıpkı normal insanların belirli cinsel zevklerinin olması gibi, en sevdikleri pozisyonlar ya da dokunulmasından hoşlandıkları bölgeler, seri katilin de kendi öldürme tercihleri vardır; bazıları boğmayı, bazıları döverek veya keserek, bazıları da yavaş yavaş işkenceyle öldürmeyi sever.

6- Totem Safhası: Cinsel orgazm gibi, cinayet de bir seri katil için yoğun, ancak geçici bir zevktir. Bu tecrübeyi uzatmak ve bir sonraki cinayetine kadar geçecek zaman içinde onu fantezilerinde yaşatmak için genelde kurbanla ilgili bir hatıra veya “Totem” sayılabilecek bir şey alır. Bu, bir cüzdandan tutun da cesedin bir parçasına kadar her şey olabilir.

7- Depresyon Safhası: Cinayet sonrasında seri katil, duygusal bir çöküş yaşar. Bu dönem o kadar ağır olabilir ki katil bazen intihara bile teşebbüs edebilir. Ne yazık ki daha çok karşılaşılan çözüm, yeniden cinayet işleme arzusudur.

Parçalama Saplantısı

SERİ CİNAYET İŞLEYEN KATİLLER VE PARÇALAMA SAPLANTISI

(Louise Coldren imzalı makale, New York Times, 14 Haziran 1995)
(Eksik Parçaya Övgü, Antoine Bello, Doğan Kitap, Ülkeler ve Polisiye, 17. Parça, sf. 84-88)

Psikiyatr ve kriminoloji uzmanı olan Louise Coldren’in seri cinayetler işleyen katiller hakkında yazdığı birçok eser vardır. Son kitabı olan ‘Seri Cinayet İşleyen Katiller ve parçalama’ da, yıkma kavramına eğiliyor ve oradan da bu tür katillerdeki diğer bir temel eğilime yaklaşıyor: teşhircilik. Coldren teorisini Polaroitli Katil olayına uyguluyor.

Seri cinayet işleyen katillerin yüzde 77’si kurbanın bedenini kesme veya parçalama yöntemi kullanır. ‘Minneapolis Kemikçisi’ denilen Nat Sheridan öldürdüğü fahişeleri parçalayıp kemiklerini çıkarıyordu. ‘Mobile Sütçüsü’ Condrad Bercovitch, kurbanlarının organlarını eski sevgililerinin evlerine bırakıyordu. Katil işi parçalamaya kadar vardırmasa da genel olarak kurbanın bedenine öfkeyle saldırır: gözlerini oyar, kulak veya parmaklarını keser; cinsel organlarını doğrar v.b.

Bu özellik nasıl açıklanabilir? İlk açıklama, bu katil tipinin psikolojik olarak dayanıksız, şiddete başvuracağı önceden kestirilemeyen ve önüne geçilemeyen bir kişi olduğu şeklinde yapılır. Katilin böyle anlarda kontrolünü kaybettiği ve işi aşırılığa vardırdığı söylenir. Doğrusunu söylemek gerekirse, bu açıklama gerçeğe dayanmayan kolaycı bir açıklamadır: katillerin gayet sakin, zeki ve eylemlerinde son derece bilinçli kişiler olduğu artık biliniyor. Bu teori aynı zamanda başka temel bir sorunun da gözden kaçmasına neden olur: seri cinayet işleyen katil mantığını kaybeden biriyse, neden daha korkunç şeyler yapmıyor da sadece kurbanının bedenini parçalıyor?
Parçalama Doğal Sürecin İnkârıdır

Bu yoldan giden bazı New Yorklu psikiyatrlar, seri cinayet işleyen katiller üzerine araştırmaları kararlı bir biçimde ilerletti. Seri cinayet işleyen katil meramını öldürerek anlatır. Normal bir kişinin düşünsel alanda üretimine, toplumsal ilişkilerine, sanata vs kanalize edebildiği arzularından ve yoksunluklarından, seri cinayetler işleyerek kurtulur. Bu varsayıma göre, cinayetteki ayrıntıları, katilin kendini diğer insanlara ifade etmesi olarak kabul edebiliriz. Peki bu koşullar altında parçalama ne anlama gelmektedir?

Bize göre parçalama, doğal sürecin bir inkarını oluşturmaktadır. Katil kendini, insanı yaratan büyük mimarın yerine koyar ve kendi yaptığı işi herhangi bir biçimde bozar. Yıkarak ya da daha doğrusu, yapılanı yıkarak yeni bir şey yaratmaktadır. Bu varsayım ilgililerin açıklamalarıyla da doğrulanmaktadır. Örneğin Nat Sheridan neden kurbanlarının kemiklerini çıkardığını soran yargıca şu yanıtı vermişti: ‘Bu kadınlar, Sayın Yargıç, günahkardı, göklerin krallığına asla giremezlerdi. Tozun toza dönüşeceği deyimini bilirsiniz. Onların iskeletini ufaladım, onları toza dönüştürdüm, yaptığım budur, Sayın Yargıç, yaptığım budur, onları toprağa geri verdim ve o zaman Tanrı’nın sağına oturdular’ 1986’da Phoenix bölgesinde yedi eşcinselin bacaklarını kesen Matthew Russell da aynı şekilde şunu söylemişti: ‘Onlar (kurbanlar) ayakta durmayı hak etmiyordu.’ Katil yaptığı işi bozar, çünkü ya yaptığı iş onu tatmin etmemiştir ya da onu ezen Tanrı’yı küçümsemektedir. Ne olursa olsun, ruhsal gerginliğin giderilmesi için yıkma dürtüsünden çok, yapılmış olanı yıkma dürtüsünden söz etmek akla daha uygun olur.

Bu eğilim, Polaroitli Katil’de çok net bir biçimde göze çarpıyor. Kurbanlarının farklı organlarını kesmesi, kendi gücünü bir biçimde kanıtlama olarak yorumlanmalıdır: Polaroitli Katil, herhangi bir organı alıp götürme gücüne sahip olduğunu göstermektedir. Ruhsal gerginliklerine katlanamamakta, onları yönetmektedir. Otopsi sonuçları da bir organı kesme eyleminin, öldürme eyleminden önce yapıldığını göstermektedir. Katil, anestezi altındaki kurbanının bu organ olmadan birkaç dakika yaşayabileceğini elbette bilerek eyleminin tadını çıkarmaktadır.

Sonra ne olacak endişesi…

Teknikleri ve hareketlerinin ötesinde seri cinayet işleyen katilleri birleştiren bir patoloji varsa o da teşhirciliktir. Cinayet karanlıkta işleyen katil her şeyden önce reklam ışıklarını arar. Büyük bir çoğunluğu suçlarını ve gerekçelerini hiç zorlanmadan itiraf eder; istisnasız hepsi de eylemlerini anlatan gazete küpürlerinin koleksiyonunu yapar. ‘Davenport Kasabı’ adıyla ün yapmış olan Harry T. Gozzen, derisini yüzdüğü kızların can çekişmesini filme alıyordu. Onu evinde tutuklayan polislere bu kasetleri hiç zorluk çıkarmadan verdi.

Bu ‘sonra ne olacak’ endişesi aynı zamanda katilin sonunda neden yakalandığını da açıklar. Birkaç ayın sonunda da sadece takma bir isimle tanınıyor olmaktan sıkılacaktır; medya ona basit bir psikolojik durum ve asla doğru olmayan dürtüler yakıştırmıştır. Öyle bir an gelir ki onu boğmakta olan adsızlığı kırmak ve halka kendini anlatmak ister. Tedbiri elden bırakır, avlarını seçerken daha az titizlik gösterir veya son işlediği cinayet yerine geri gider: bilinçsiz olarak yakalanmak ister. Sanıldığının aksine seriye son veren polis değil, katilin bizzat kendisidir. Nasıl yakalanacağını da kendisi tasarlar, hatta kimileri bir basın toplantısı bile düzenler.

Demir parmaklıkların arkasına geçince, röportaj vermeyi kabul eden, anılarını yazan ve savcının sorularını kaçamaksız yanıtlayan normal bir insan gibi davranır. Yaptıklarından seyrek olarak pişmanlık duyar ve durumdan hemen hemen hiç şikayet etmez. ‘Dakota Canavarı’ Robin Smight kendisini elektrikli sandalyeye mahkum eden karar okunduğunda sanki o an infaza götürülecekmiş gibi üzerine ne giyeceğini soruşturmuştur.

Polaroitli Katil aşırı gelişmiş teşhirciliğin tüm belirtilerini gösteriyor. O öldürmüyor, cinayetlerini sahneye koyuyor. Eski bir ralli sürücüsü olan yapboz oyuncusunun cesedini San Francisco’da parka bıraktığı arabanın direksiyonuna yerleştiriyor. Edmunson’daki kurbanını-sağ bacağını kestikten sonra- topa vurmaya hazırlanan bir futbolcunun pozisyonuna getirip öyle bırakıyor. Detroit’te, Charles Wallerstein’ın asistanının sağ kolunu kesiyor ve bir çukura atmadan önce onu yamaca tırmanan bir dağcı konumuna getiriyor. Bu oldukça ürkütücü mizansenlerin iki hedefi var: bu tür gösterileri çok seven medyanın ilgisini çekmek ve hayal gücünden yoksunluklarını simgesel olarak kınadığı öteki katillere kendini göstermek.

Polaroitli Katil’in cezasız kalma kaygısı ile keşfedilme arzusunun bir karışımı olan teşhirciliğin esas göstergesi, kurbanlarının cebine özel olarak bıraktığı fotoğraflarla eylemine imzasını atmasıdır. Her yeni kurbanda kendi resminin bir parçasının, gazetelerde çıkmasının sevincini yaşıyor. Seri cinayetler işleyen tüm katillerin düşünü gerçekleştiriyor: fotoğrafı yayınlanıyor ve o hala serbest.

Bununla birlikte katilin kimliğini saptamak için henüz çok erken: iki bacak ve bir kol robot resmini yapmak için yeterli değil ama cinayetler zincirinde Polaroitli Katil’in çevresindeki kıskaç daralıyor. Aynı zamanda hem polisi küçümsemekten memnun hem de bilinçsiz oalrak yakalanmayı arzulayan katilin durumu bundan daha iyi nasıl açıklanır?

Polaroitli Katil’i yakalama şansı var mı? Eğer planını uygulamaya devam ederse, sıra yüzüne gelene kadar birkaç fotoğraf daha gerekiyor, bu da kuşkusuz onun hemen yakalanmasına yol açacak. Bu durumda sorulacak tek bir soru kalıyor: bundan önceki eylemlerini sahneye koyduğu gibi, tutuklanmasını da sahneye koyacak mı?

1. FBI’nin terminolojisine göre seri cinayet işleyen katil ‘Modus operandi (benzer yöntemlerle) işlenmiş en az iç cinayetten sorumlu olan kişi’dir. Bununla birlikte kriminologlar, özellikle de psikiyatrik patoloji eğitimi almış olanların üzerinde gitgide daha fazla ısrar ettikleri görüşe göre, bu katiller eylemlerine bir son vermeyi asla düşünmezler. Bu görüşü ilerletecek olursak, seri cinayet işleyen katilin esas niteliği, yakalanana kadar aynı suçu tekrarlamaktır. Bu makalede bu konuya tekrar döneceğiz.
2. Seri cinayet işleyen katillerin en çok kullandıkları silah olan bıçak ve balta, ateşli silahların çok üstündedir. ABD’de işlenen seri cinayetlerde bu silahların kullanılma oranı dörtte üçten fazladır.
3. Sheridan Davası’nda L. T. Bullow’un duruşma tutanaklarından.
4. Kriminolog John N. Popwell, 1974-1982 yılları arasında Teksas Eyaleti’nde mahkum olmuş, seri cinayet işleyen yirmi altı katilin aileleriyle görüştü. Böylece, seri cinayet işleyen katillerin psikolojik gelişmelerinde dini eğitimlerinin belirleyici etken olduğunu gözler önüne serdi. Yirmi altı denekten on beşi Pazar günleri gördükleri dini eğitimi ergenlik yaşlarından sonra da sürdürmüştü.
5. Bazen ikisini birden yapanlar da vardır. En ünlü örnek ‘Sasktatchewan Oduncusu’ Rudolph Markham’ın işlediği on dört cinayeti yerel bir radyo istasyonundan itiraf etmesidir.

Psikopatlık


Psikopatolojik suç düşüncesi, hastalıklı ruhsal yaşamın tezahürlerinin özel görünüş noktaları altında suçun mütalaa edilmesidir. Psikopatoloji kelimesi, ruhsal yaşam üzerine bütün hastalık ve anormallikleri kapsayıcı anlamda mütalaa edilmelidir. Psikopatolojik suç düşüncesi bu yüzden, suçu ruhi hastalıklar ve ruhsal anormallikler yanından anlamaya teşebbüs eder..Psikopat kavramı ile bedeni hastalığa dayanmayan anormal karakterli davranış anlaşılır.

Psikopat suçlu, burada esas alınan dayanak noktasına göre, aynı zamanda öncelikle gerçek psikopat tiplerle sınırlanmalıdır, belirli kişilik tipleri ile özellikle Schneider’in on tipi ile ilgilidir. Suçlu psikopatların belirli gruplama içina sokulması kolay değildir. Suç politikasının önemli sorusu, psikopatlara ceza hukukunda nasıl muamele edileceğidir. Bu, ceza hukukunun tartışmasız en önemli problemlerine dahildir. Alman psikiyatrist Kurt Schneider, 1928’de yayınladığı “Psikopatolojik Kişilikler” kitabında, klinik tecrübesinden hareketle on psikopat tipi tasvir etti. Schneider, psikopat kişilikleri anormalliklerini çeken veya anormallikleri altında topluma çektiren, anormal kişilikler olarak tanımlanmıştı. Anormal kişilikler olarak psikopatların, kişilik anormallikleri dolayısıyla çok yada az her yaşan durumda, bütün ilişkiler altında iç veya dış çatışmalara gelmek zorunda olduklarını da açıklamıştı. Schneider’e göre psikopatik kişilik gelişir. Bu gelişmeyi, bir yandan büyümenin bir ürünü ve doğan yapının yayılması ve diğer yandan geniş anlamda yaşananlar ve kader olarak anlamıştı. Yapı ve yaşanan çevre bu yüzden kişilik açılımı için önemlidir. Schneider, yapıdan, kişiliğin biraz birlikte aldığı, onun gelişimine biraz avans verilmişleri anlamıştı. Bu birlikte alınanlar veya avans verilenler psikopatlarda üstündürler. Şüphesiz anormallerde yapıya uygun olarak şekle sokulabilir olabilir. Schneider, psikopat kavramının anormal kişilikle değiştirilmesini önermiştir. Sonunda, psikopatı tıbbi teşhisin istismarına ve suçluyu psikopat olarak damgalamaya karşı uyarmıştır. Diğer bir psikopat tanımı, Amerikalı psikologlar William ve Joan McCord (1956) tarafından önerildi: “Psikopat, asosyal, saldırgan, yüksek heyecanlı bir kişidir; onda kusur duygusu hiç yoktur yada az gelişmiştir ve devam eden duygu ilişkilerini diğer insanlarla bağlayarak yapmaya muktedir değildir.” McCord’lar psikopatı, nevrotikten ayırt eder; nevrotik, psikopatın tam aksine, korku ve kusur duygusunun baskısı altındadır, sevgi bağlantılarına girebilir ve düşmanlığın altında ezilir. Şüphesiz, duygularını dışa vuran bir nevrotiker, iç çatışmalarını sosyal sapıcı ve suçlu davranışlarla çözen kişiliktir. Psikopatdan fark duygularını dışa vuran nevrotiğin kronik iç çatışmalarını hissetmesi ve kusur duygusuna sahip olabilmesinde bulunur. Psikopat hiçbir kusur duygusu geliştiremez, çünkü o, mutad anlamda bir vicdana sahip değildir. Tekerrüre eğilimleri ile ayırt edilen suçluların en tehlikeli kısmı, esaslı olarak psikopatlardan çıkmaktadırlar

Psikopataloji, kriminolojide önemli rol oynamıştır. Özellikle mahkemelerdeki psikiyatrik bilirkişi uygulamasında kuvvetli bir ağırlık işgal eder. Yapısal psikopati, kalıtımsal yüke dayandırılır. Ruh, duygu, dürtü ve irade anormalliklerinde sonucu ortaya koyar. Suçlu psikopatolojisi, suçlu kişilikleri klinik hastalık durumlarının şekline göre analiz eder.

Stumpfl, yaptığı araştırmada; bir defa suç işlemiş 166 failin 24’ü, yani %14,5’unun psikopatlığına karşılık; 195 mükerrir failin 140’ında, yüksek, zayıf veya kararsız olmak üzere %72’sinin psikopat olduğunu bulmuştu. Çoğu kararsız, soğuk veya yüksekti (hipertim). Onun araştırmaları özellikle esaslı olmuştu; psikopatlık sonucuna, mükerrirlik gerçeğinden değil, aksine ağır karakter bozukluklarından varıldığını kuvvetle vurgulamıştı.

Benzer sonuçlar, Belçika ve Danimarka’da da ortaya çıktı. Freys araştırmalarında mükerrir suçluluğun, psikopatlık içinde temel bulduğunu ispata çalıştı. 160 araştırmada, 1936-1949 yıllarında Basel’de mahkûm olan gençlerdi. Onalardan %57,5 kesin psikopat ve %25’i sınır hallerdi. Bunlardan 75’i uzun süre takip edildi ve 10’u psikopatik ve hastalıklı idi. Kuşkusuz erken suçluluk, mükerrirlik ve psikopatlık arasında çok sıkı bir ilişki mevcuttur.

Psikopatlığın kalıtımsallığı, bugün de aile ve evlatlık çalışmalarıyla ispat edilmeye teşebbüs edilmektedir. (Fini Schulsinger 1977); aynı zamanda Kurt Schneider (1958), psikopatlığın ailevi ortaya çıktığına dair psikopatik bir yapının bir delili için değerlendirilemezliğine dikkat çekmiştir; çünkü, suçlu ebeveyn ve akrabalarda suçlu çevrenin etkisi altında olarak değerlendirilebilirler. Bu yüzden, psikopati, fizyolojik öğrenme özürlülüğü olarak mütalaa edilir.

Kriminolojik psikopatolojiye birkaç önemli itiraz ileri sürülmüştür: Psikopatlık kesin olmayan bir tasvirdir. ABD’de cezaevinde bulunanlar içinde psikopatların oranı % 3’den % 45’e kadar ulaşmaktadır. Çeşitli araştırmalara göre, psikopatların oranı %40 ve %100 arasınsa ortaya çıkmaktadır. Nüfustaki psikopat oranı ise belli değildir. Psikopati tasvirinin açık olmaması, bu kavramın yüksek farklı taslaklara dayanmasına ve çok çeşitli tanımlanmasına dayanmaktadır. Psikopatlık kavramının anormal kişilik tasviri vasıtasıyla değiştirilmesi açıklık kazanmaz. Psikopatlık tasviri, bir yüksek sübjektif ve değersiz kılıcı değerlendirmedir. Bu kriminolojik araştırmalar içinde, mahkeme önündeki psikiyatrik bilirkişi uygulamaları gibi geçerlidir.

Zeitgeist

Kelime anlamı olarak belli bir zaman donemindeki kitlesel egilim anlamına geliyor. Biz zeitgeist’e seri katiller penceresinden bakacagiz.

Suç tarihini ciddi bir şekilde incelediğimizde, merak uyandırıcı ve aynı zamanda rahatsız edici bir gerçeği hemen fark edersiniz, her dönemde çoğu fark ettiğinden daha fazla hayret verici cinayet vardır. Sayısız örneklerden bir tanesini verecek olursak; 1895’te Theodor Durrant isimli temiz görünümlü bir tıp öğrencisi, San Francisco’da iki genç kadına tecavüz ederek onları öldürmüş ve parçalanmış cesetlerini yakınlardaki bir kilisenin çan kulesine saklamıştır. Durrant vakası ülkeyi ayağa kaldırmıştı, fakat bugün en ilgili suç meraklılarının dışında kim bu olayı duymuştur?

Bu durum, ilginç bir soruyu akla getirir: Neden bazı korkunç katiller unutulup giderken diğerleri neredeyse efsaneleşirler? Cevap, kısmen efsaneleşme mertebesine erişen bu katillerin yaptığı korkunç işlerdir. Efsanevi seri katiller (Ed Gein, Albert Fish, Jeffrey Dahmer, vs.) gündelik hayatın ötesine geçerler. İşledikleri suçlar patolojik olmaktan çok doğaüstü olarak görülür – şeytanların ve iblislerin marifetleri. –

Bazı suçlular insanlarda güçlü bir hayranlık uyandırırlar, çünkü yaşadıkları dönemin en karanlık güdülerini ve saplantılarını vücuda getirmiş gibidirler. En az bir kahraman ya da bir ünlü kadar zamanlarının ruhunu – Almanların Zeitgeist dedikleri şeyi – temsil ederler.

On dokuzuncu yüzyılın meşhur katili Dr. H.H. Holmes, klasik bir örnektir. Bir dizi çekici genç kadını “Dehşet Şatosu”nun kasvetli odalarında öldüren, havalı kadınları cezp etmekteki ustalığı tartışılmaz Holmes, masal kahramanı Mavisakal’ın canlanmış hali gibiydi. Aynı zamanda Altın Çağ’ın tüm aşırılıklarının doruğa vardığı ürkütücü bir temsildi; cinayetlerinin ardında yatan neden, kan şehveti olduğu kadar, aynı zamanda açgözlülük de olan para delisi bir psikopattı.

1930’lar da – Ludberghlerin bebeğinin kaçırıldığı dönem – Albert Fish her ebeveynin en kötü karabasanıydı; şefkatli bir ihtiyar görünümündeki şeytan kadar kurnaz bir çocuk hırsızı.

Edward Gein vakası “Hansel ve Gretel” tipinde bir peri masalını andırıyorsa da (ıssız, görünüşte zararsız, ancak sonradan bir canavarın evi olduğu anlaşılan bir mekân) işlediği suçlar savaş sonrası Amerikan yaygın kültürel patolojisini yansıtıyordu. Yeri ve zamanı, cinsel ihtiyaçlar gerçekliğinin resmi bir namusluluk kültürüyle maskelendiği, son derece güçlü bir cinsel ikiyüzlülüğün hâkim olduğu bir dönem ve mekân.

Üç haftalık bir cinayet zincirinde on bir kişiyi öldüren Charles Starkweather, özünde diğer bir 1950’ler olgusunu temsil etmekteydi; içinde yetişkin topluma karşı vahşi bir öfke taşıyan anti sosyal “genç suçlu.” 1960’larda Charles Manson – seks ve uyuşturucu delisi iblis hippi – “düzgün” toplumun en karanlık korkularının hayat bulmuş karabasanı rolündeyken, Ted Bundy 1970’lerin eğlence peşindeki genç bekârlar atmosferinin tehlikelerini temsil ediyordu; yanlış partnerle tanışıp çok korkunç bir gece geçirme tehlikesi.

Bret Easton Ellis’in yoğun eleştiri alan, Amerikan Sapığı isimli kitabı, aslında seri katillerin zeitgeist sembolü olmaları teması ile çok zekice oynar. Kitabın sosyopat züppe kahramanı Patrick Bateman, 1980’lerin Reagan dönemindeki açgözlülüğün yansıtıldığı bir benzetmedir. Bateman’ın tek düşündüğü, kendi arzularına ulaşmaktır ve diğer insanları kendi zevki için kullanıp atılacak bir eşya olarak görür.

“Bu tür bir kariyerin dengini görebilmek için çok geriye, Borgiaların veya Brinvillilerin zamanına gitmek gerekir ama onlar bile Holmes kadar canavar değillerdir. O, bir kötülük dehası, insan kılığında bir iblis, hiçbir romancının yaratmaya cesaret edemeyeceği türden akıllara sığmaz bir karakterdi. Öykünün kendisi de yüzyılın sonunu resmeder niteliktedir.”

H.H. Holmes hakkında 1896 tarihli bir gazete makalesinden…

Katiller Hakkında

SERİ KATİLİN BELİRLENMESİ.
Seri cinayetler konusunda uzman olan, kuşkusuz ABD ve dolayısıyla FBI. Kendi ülkeleri dışında da seri katil kovalayan FBI uzmanlarına göre her cinayet, seri cinayet anlamına gelmiyor.
FBI’a göre bir katilin seri cinayet işlediğinin kabul edilmesi için şu kriterleri taşıması gerekiyor:
Gündelik hayatı devam ettirebilen sıradan insanlar (Mesela bir akıl hastasının işlediği cinayetler seri cinayet olarak kabul edilmiyor).
En az üç cinayeti (Bazı uzmanlara göre beş) aynı yöntem, silah ve benzer törenle işlemiş olması.
Kurbanlarını çoğunlukla tanımadığı kişiler arasından seçmesi.
Birçoğunun çocuklukta kötü muamele ya da tecavüze uğraması.

SERİ KATİLİN ÇOCUKLUĞU.
Tipik bir seri katilin çocukluğu hakkında bilgi vermek gerekirse;
Çoğunlukla yalnızlardır.
Aile içi veya dışı cinsel taciz ve şiddet oranı çok yüksektir.
Okulda genelde sosyal yasamdan uzaktırlar.
Agresif yapılarıyla dikkat çekebilirler.
Bu yapıları ateşle oynamak, yangın çıkartmak gibi eylemlerle ortaya çıkabileceği gibi, hayvanlar üzerinde işkence yaparak ta belli eder kendini.
Geceleyin altlarını ıslatmaları ise üçüncü bir ortak özelliktir.
Parçalanmış aile yapıları, sık sık ortam değiştirmeleri ve düşük sosyal statü, istatistiklerde sıkça rastlanan verilerdir.
İlk gençliklerinde yaşadıkları, karşı cinsle seksüel denemeler başarısızlıkla sonuçlanır. Bu da sonraki eylemlerinde dominant olma, akil almaz bir şiddete başvurma ve sadizm gibi yöntemleri doğuran bir etkendir.
Kendilerine olan güvenlerini ancak bu şekilde besleyebilirler.

SERİ KATİLİN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ.
Seri katillerin kişilik özellikleri de dikkat çekici. Uzmanların araştırmalarına göre seri katillerin ortak noktaları şunlar:
Masum yüzlüler. Toplumda kabul gören işlerde çalışıyorlar.
Birçok seri katilin akrabası ya da yakını ‘‘Onun cinayet işlediğine asla inanamam’’ şeklinde ifade veriyor.
Birçoğu dindar ve düzenli ibadet ayinlerine katılıyor.
Muhafazakarlar.
Heteroseksüeller.
Hepsi kurbanına ait bir eşyayı saklamayı seviyor.
Kurbanlar çoğunlukla kadınlar, çocuklar ve eşcinsellerden seçiliyor.

SERİ KATİLLER DÖRT GRUPTA TOPLANIR.
1.Hayalci Tip :Bu katiller onlara cinayet islemelerini emreden, özellikle Tanrıdan veya Şeytandan gelen sesler işitirler, hayaller görürler ve bu emirler doğrultusunda adam öldürürler.
2.Göreve Dayalı Tip :Bu katiller dünyayı hayat kadınları gibi istenmeyen insanlardan kurtarmak için cinayet islerler.
3.Hedonist Tip : Zevk için adam öldüren, tehlike arayan, cinsel deneyimden özellikle tecavüzden tatmin sağlayan şehvet katilleri olarak da adlandırılırlar.
4.Güce Bağımlı Tip : İnsanlara acı çektirmek ve işkence etmek ihtiyacı duyarlar, bir insanın hayati ve olumu üzerinde tam kontrol sahibi olmaktan haz alırlar.

SERİ KATİLLERİN 20 ORTAK ÖZELLİĞİ.

Seri Katillerin Yirmi Ortak Özelliği Araştırmalara Göre Şöyle Belirlenmiş:
1) Birbirine benzer en az 3 cinayet işlemiş olmaları.
2) Durdurulana kadar öldürmeye devam ediyorlar. Bugüne kadar öldürmeye son veren seri katil olmamış.
3) Cinayetten sonra bir sakinleşme dönemine giriyorlar. Bu süre kimi katile göre birkaç gün, kimine göre de bir iki yıl olabiliyor.
4) Katil, sakinleşme döneminde cinayeti hafızasında canlı tutabilmek için kurbandan muhakkak bir eşya ya da organ alıyor.
5) Bazı istisnalar dışında hep yalnız çalışıyorlar.
6) Hepsinde cinsel davranış bozuklukları ve intihara eğilim oluyor. Büyük çoğunluğu da alkol ve/veya uyuşturucu bağımlısı.
7) Hafızaları zayıf. gerçekle yüzleşmekten kaçan yapıları var. Hayvanlara işkence etmek gibi eğilimleri var. 8) Kurbanlarını genellikle kendi yaş gruplarından seçiyorlar, fakat sosyal ya da ekonomik sınıf farkı gözetmiyorlar.
9) Birçoğu kurbanlarının etini yemekten ve Ölü sevicilikten hoşlanıyor.
10) Cinayet işlerken ne yaptıklarının farkındalar. Cezai sorumlulukları var.
11) Aşağılık duygusuna sahipler.
12) İktidar ve güç ihtiyaçlarını tatmin için olduruyorlar. Öldürme güdüsünü harekete geçiren, genellikle cinsel ihtiyaçların açığa çıkması ile oluyor.
13) Yaşları genellikle 20 - 40 arasında, ve %90′i erkek.
14) Çoğunluğu beyaz tenli, heteroseksüel ve dindar.
15) Hiçbiri dış görünüm olarak adam öldürecek birine benzemiyor. Düzenli bir işte çalışanların yüzdesi %1. Çoğu silik ve ezik insanlar.
16) Bütün seri katillerin problemli bir çocukluk geçmişleri olmuş, veya cinsel saldırıya uğramışlar.
17) Zeka seviyeleri normalin üstünde. %30′u üstün zekalı.
18) %81′i pornografiye, %79′u mastürbasyona, %71′i röntgenciliğe* ve %7’si de fetişizme meraklı.
19) %80′i, 18 yaşına gelmeden önce kadınlara veya erkeklere tecavüz etme hayali kurmuş oluyor.
20) Erkek seri katillerin birçoğuna çocukken kız kıyafetleri giydirilmiş.

Kategorizelendirilmis

Yamyam Katiller
Dahmer, Jeffrey
Fish, Albert
Meiwes, Armin
Misc Cannibal Stories
Sagawa, Issei
Shawcross, Arthur

Sniperlar
Betlway/DC
The Ohio Sniper

Homoseksuel Katiller
Paul Bateson
David Bullock
Francisco Das Chagas
Daniel Conahan
Jeffrey Dahmer
Larry Eyler
John Wayne Gacy
Donald Harvey
Colin Ireland
Patrick Kearney
Randy Kraft
Michael Lupo
Dennis Nilsen
Michael Terry

Cocuk Katilleri
Arthur Bishop
Andrei Chikatilo
Westley Allen Dodd
Albert Fish
Pee Wee Gaskins
Fritz Haarmann
Jean Joubert
Peter Kurten
Pedro Alfonso Lopez
Johannes Mashiane
Robert Clifford Olson
Thomas Piper
Wayne Williams

Zenci Katiller
Howard Arthur Allen
Alton Coleman and Debra Brown
Vaughn Greenwood
Calvin Jackson
Posteal Laskey
Craig Price
Cleophus Prince
Robert Rozier
George Russell
Lee Boyd Malvo
John Allen Muhammad

Ekip Katiller - Takım gibi :) James Marlow/Cynthia Coffman
Ray and Faye Copeland
Bender Family
Kevin and Reginald Haley
Moses Sithole/David Selepe
Lawrence Bittaker/Roy Norris
Sunset Strip Killers
Charles Ng and Leonard Lake
Chicago Rippers
Corll/Henley/Brooks
Delfina/Maria De Jesus Gonzales
Fred and Rosemary West
Freeway Killers
Cook Brothers
Gary and Thaddeus Lewingdon
Gerald and Charlene Gallego
Henry Lee Lucas/Ottis Toole
Joseph and Michael Kallinger
Paul Bernardo/Karla Homolka
Ralph and Tommy Searl
Alton Coleman and Debra Brown
Alexander & Lyudmila Spesivtsev
The Petrillo Bros/Dr. Morris Bolber
Agnes and Andras Pandy
David and Catherine Birnie
David P Ray and Cynthia Hendy
David Gore and Fred Waterfield
Lee Malvo/John Muhammad

Hastane Katilleri (Hastanede cinayet isleyen)
Richard Angelo
Ann Arbor Hospital Murders
Charles Cullen
Amy Archer-Gilligan
Donald Harvey
Arnfinn Nesset
Harold Shipman
Michael Swango

Nekrofili Katiller
Antone Costa
Jeffrey Dahmer
Ed Gein
Edmund Kemper
Dennis Nilsen
Melvin Rees

Irkçı Katiller
Joseph Christopher
Joseph Paul Franklin

“İşyeri”nde toplu katliam yapan katiller
William D. Baker
Mark Barton
Matthew Beck
Richard W. Farley
Gian Luigi Ferri
Michael McDermott
Robert Harris
Silvio Izquierdo-Leyva
Tuan Nguyen
Emanuel Burl Patterson
James E. Pough
Jonathon Russell
Pat Sherrill
James Simpson
Kenneth Tornes
Arturo R. Torres
Byran Uyesugi
Joseph T. Wesbecker
Doug Williams
Alan Winterbourne
Arthur H. Wise
Willie Woods

Çiftlik Katilleri (Çiftlikte cinayet isleyen)
Joseph Briggen
Ray and Faye Copeland
William Pickton

Okul Katilleri (Okullarda katliam yapanlar)
Timeline
Nate Brazill
Donald R. Burt
Elizabeth Catherine Bush
Chris Buschbacher
Michael Carneal
Victor Cordova
Jacob Davis
Andrew Golden
Thomas Hamilton
Eric Harris
Jason Hoffman
Darrell Ingram
Mitchell Johnson
Kip Kinkel
Dylan Klebold
Barry Loukaitis
John McDonogh
John Jason McLaughlin
Mohammad Ahman Al Naziri
Dragoslav Petkovic
Evan Ramsey
James Sheets
Thomas Solomon
Robert Steinhaeuser
Colt Todd
Charles Andrew Williams
Luke Woodham
Andrew Wurst
Jeff Weise

“Alemci” Katiller
Martin Bryant
Colin Ferguson
Baruch Goldstein
Thomas Hamilton
George Hennard
James Oliver Huberty
Woo Bum-Kon
Friedrich Leibacher
Marc Lepine
Richard Speck
Charles Starkweather
Byron Uesugi
Charles Whitman

Toplu Aile Katleden Katiller (Topluca bir aileyi yok eden katiller)
John List
Agnes and Andras Pandy
Marcus Wesson

Elizabeth Bathory


KAN EMİCİ KONTES
Vampir miti,”Blood Countess” olayı gibi birkaç olağandışı bilgiden yola çıkılarak ,tarihsel bir olgu gibi gösterilebilir.

16. yy Macar Kontesi Elizabeth Bathory’nin yaptıkları ,korku hikayelerine rakip olacak cinstendi. Bazıları O’nun şeytandan daha kötü olduğunu söyleseler de ,işlediği suçlar “kötü” kavramının çok ötesindeydi.Bram Stroker, vampirler hakkındaki romanının araştırmasını yaptığı sıralarda Sabine Baring -Gould’un “The Book Of Werewolves ” adlı kitabına rastladı.Bu çalışmada “Blood Countess” denilen merhametsiz bir kadının yaptıkları anlatılıyordu.Görünüşe bakılırsa bu hikaye Stroker’ın Kont Drakula’yı yaratmasında esin kaynağı olmuştur. Gerçekte Elizabeth’in kuzeni Stephan Bathory bir gün Transilvanya’da bir prens olacaktı.

Elizabeth iyi eğitim görmüş,akıllı bir kadın olmasına rağmen çok acımasız ve zalim bir kişiliğe sahipti. Anlaşılan kocasının ölümünden sonra ortaya çıkan ölüm korkusuyla ,uşaklarına ve kölelerine karşı sadist davranışlar içersine girmişti. Sonsuzluk ya da uzun hayat olmazsa bile en azından kan banyosu yaparak genç görünümlü bir ten elde etme çabasındaydı. Kocası bir asker olarak, savaşta esir düşmüş Türk askerlerine duygusuzca işkence ederdi ve Elizabeth aslında, nasıl zulmedileceği hakkında bilgileri kocasından almıştı.

Söylendiğine göre Bathory, çok sayıda kadın öldürmüş ve yaptığı insanlık dışı eylemlerinde kendinden mevki olarak aşağıdaki kimseler tarafından yardım görmüştür.

Bathory, kurbanlarını dövmeyi alışkanlık haline getirdiği gibi aynı zamanda onları sakat bırakırdı. Yine söylentilere bakılırsa Castle Csejthe adlı evinin yakınlarında kurbanlarından bazılarını kışın karlı ve soğuk havasında üzerlerine buzlu su dökerek dondururdu. Bunun dışında olası yamyamlık davranışları da sergilemekteydi. İddiaya göre Bathory bir defasında, yaşayan hizmetçi bir kızın vücudundan bir çok ısırık almıştır. Blood Countess ‘ın genç kalma umutları için bakire genç kızların kanıyla banyo yaptığı gibi efsanevi hikayelerde vardır. Başka bir kaynağa göre de 650 kızı öldürüp kanlarını içtiği söylenir.Yine de kesin olan tek bir şey vardır ki, o da Elizabeth Bathory gerçekten varolmuş ve şeytanca işler yapmıştır.

Ölü sayısı arttığında Bathory’nin uşakları cesetleri şatonun dışına attılar. Kan içindeki ölü vücutları bulan köylüler doğal olarak onların vampirler tarafından öldürüldüğünü düşündüler dedikodular böylelikle yayılmaya başladı.

Bathory 1610 yılında, genç yaştaki kızları öldürme teşebbüslerinden sonra tutuklandı. Büyücülükle ilgisi olduğu iddiası tutuklama nedeni olarak gösteriliyordu. Söylentilere göre, kurbanların cesetleri kanlar içinde şatosunda bulunmuştu.1611 yılında yapılan 2 duruşmada Bathory’nin işlediği suçlar hakkında tek ve gerçek ifadesi alındı.Kendisi bizzat mahkemede ortaya çıkmadığı halde ,uşakları orda bulunuyordu. Mahkemenin ardından Kontes’in sadık uşakları yetkililer tarafından öldürüldü ve Elizabeth, Karpatya dağlarında bulunan şatosundaki yatak odasına ,ölümünden yıllar sonrasına değin hapsedildi. O’nun hakkında anlatılan efsaneler hala devam etmektedir. Bugün bile bazı insanlar Bathory’nin hayaletinin ,anavatanı olan Karpatya’da geceleri etrafta dolaşarak kan aradığını söylerler.

Elizabeth Bathory’nin hikayesi bize, vampir efsanelerinin, akli dengesi bozuk bir katilin gerçek hayatta yaptıklarının yanlış yorumlanmasıyla ne kadar fazla desteklenebileceğini ve cahil insanların inançlarını nasıl beslediklerini göstermektedir.

Columbine Katliamı

20.04.1999 dünyayı alt üst eden tarihlerden biriydi. Çünkü o tarihte Eric ve Dylan ikilisi Columbine okulunda 13 kişiyi öldürmüşlerdi. Kim suçlu kim suçsuz kim kurban kim avcı bu olayda? İlk önce Eric ve Dylan’in kısaca bahsederek başlayalım

Eric David Harris

09.04.1981 tarihinde dünyaya geldi. Columbine’de faciaya ya sebeb olurken 18 yaşındaydı. Eric küçüklüğünde problemli bir çocuktu. Eric okulda hep dışlanırdı, millet alay eder gülerdi, çünkü Eric “değişikti”. Okuldakiler ona gülmekle kalmadı ve okul sonrası onu döverlerdi. Kimse o zaman DUR demedi, sonra o asil o dur demeyen, asıl suçlu insanlar suçun altından kalkmak için Rammstein ve Marilyn Manson hatta Doom oyununu suçladılar. Eric bu nefret ve sinirle baş edemediği için bir takım ciddi depresyonlara maruz kalmıştır. Bu nefret ve kinle, askerliğe olan sevgisi büyümüştür. Eric, Doom 2 deki gibi insanları kurşuna dizmek isterdi ve bunun hayalinden büyük zevk alan birisiydi. Sonra kararını verdi ve liseyi bitirince askeriyeye girecekti. Asker olup serbestçe adam öldürebileceğini düşünerek heveslenirdi. Ama hevesi kursağında kaldı. Eric’i kullandığı anti-depresif, sinirleri gevşetici ve uyuşturucu ilaçlar (Luvox, Prozac) askeriyeye girmesini engellemişti. Askerlik hayelleri biten Eric bir hayli üzülmüştü. Bu ilaçları, cok küçükken zihinsel sorunlar yaşamış ve terapi görmüştü. Bu olaylardan sonra Eric, toplumdan dışlandığı için, çevresindeki insanlara karşı nefret duygusu beslemeye başladı. Önceden herkes eşittir diyen Eric, hrıstiyanlara, siyahilere karşı nefret duygusu üretmeye başlar. Ve sonunda ister istemez Nazi olur.

Dylan Bennett Klebold

11.09.1981′de dogdu. Dylan çok sessiz, içine kapanık bir çocuktu. Dylan’de Eric gibi okulda dışlanan birisiydi. Fakat Dylan uzun (190cm) olduğu için, okulda Eric (178cm) kadar fiziksel işkence görmedi. Dylan çok içine kapanık, sakin ama bir o kadarda kırılmuş, kin taşıyan bir gençti. Bu saflıkla Eric ile tanıştı. Eric Dylan’a baskı yapan biriydi, ama asla kullanmadı. Yani Eric ile Dylan birbirlerini tanimasaydı Eric yine belki okulu mermi yağmuruna tutardı, ama Dylan asla. Dylan safkanlı birisiydi, ama kurallara uymasını da bilirdi. Eric ile arkadaşlığı yüzünden en az onun kadar öfkeli ve sinirli bir genç oldu. İsyankar bir yapıları vardı. Onlara yapılan haksızlığın sonucu, insanlığa karşı kin beslemelerine sebep oldu. Dylan’de sonunda ‘nazi’ oldu. (fakat Dylan’in annesi Yahudi idi).

İkili

Eric ve Dylan ikilisi o kadar zekiydi ki, okuldaki kitap kasalarının şifrelerini unutyuklarında, öğretmenlere sormak yerine, okulun bilgisayar sistemini hackleyip, kasa şifrelerini bulup açıyorlardı. Matematik en güçlü yanlarıydı. Ölumcül ikili facia oncesi ayrıntılı bir plan yapıp çizdiler. Propan ( C3H8 ) bombaları yaptılar, bunları okulun her bir köşesine yerleştirdiler, ama patlatmadılar. O bombaların hepsi patlatılmış olsaydı, yetkililerin yapmış olduğu açıklamaya göre en az 300 kişi hayatını kaybederdi. Facia günü için 20 Nisan’ı (benimde doğum günüm) seçtiler, çünkü bu tarih Adolf Hitler’in doğum günüydü…

Facia Günü

20 Nisan 1999′da okula gitmeden önce Bowling salonuna gittiler ve rahatça bowling oynadılar. Göz tanıklarına göre her strike atışlarında “Sieg Heil” diye bağırıyorlardı. Ve psikopat bir şekilde gülüyorlardı. Sonra okula girmeden önce bu ikili Brooks Brown’e rastlar. Brooks’u aslında Eric pek sevmez ama Dylan’ın arkadaşı olduğu için Brooks’ a şu lafları söyler: “Brooks, bugün okuldan uzak dur, sen iyi birisin” der. Brooks ise : “olamaz, ben nasıl kaçarım okuldan? Öğretmenlerim, annem babam ne der” diye itiraz eder. Eric bunu şöyle yanıtlar : “Sadece gelme diyorum, benden o kadar…” der. Bu kısa diyalogdan bir sure sonra saat 11:00 sıralarında ikili okulu basar. Kafeteryadan sonra kütüphaneye dalarlar. En çok kurbanlarını kütüphanede edinirler.
Kütüphaneden sadece 1 kız canlı kurtulur oda dışarı çıktığında kameralara ağlayarak şöyle açıklama yapar: “Yanımdaki kıza; ‘Allah’a inanıyor musun haa?’ diye bağırdı. O kızında ‘evet’ inanıyorum demesi üzerine psikopat bir kahkahayla silahı kızın başına dayar ve ateş eder. Sonra sıra bana geldiğinde bana da sordu: ‘Şimdi sen Allah’a inanıyor musun?’ diye. Bende düşündüm ve dürüstçe ‘evet’ dedim. Sonra Dylan’ a beni öldürmemeleri için yalvardım”. Ve tuhaf bir şekilde Dylan bu kızı serbest bırakır ve öldürmez. Sonra kütüphanede polislerin etraflarını sardıklarını görünce, ve çıkar yolu olmadıklarını anlayınca, ikili intihar eder. Önce Eric silahını ağzından kafasına sıkar. Sonra Dylan TEC-09 sini kafasına dayar…

Eric’in 20.04.1999 için yaptığı plan

5:00 Yataktan kalkış
6:00 KS’ de buluşmak
7:00 ReB ‘in ( Eric’in takma adı) evine gitme
7:15 Eric propan almak için gidecek bende gaz almak için gideceğim
8:30 Geri Eric’in evinde buluşacağız
9:00 Araba hazırlanacak
9:30 Silahlanma çalışması yapılacak
Dinlenme
10:30 4 tane şey yerleştireceğiz
11:00 Okula gideceğiz
11:10 Duffel torbalarını kuracağız
11:12 Arabaların yanında bekleyip, silahlanacağız
11:16 HAHAHA

Kurbanlar

Cassie Bernall, Steve Curnow, Corey DePooter, Kelly Fleming, Matthew Ketcher, Daniel Mauser, Daniel Rohrbough, Rachel Scott, Isaiah Shoels , John Tomlin, Lauren Townsend, Kyle Velasquez, Dave Sanders (öğretmen)

Kullanılan Silahlar

Dylan 9mm ateşlenen mermi :Okulun dışında 3, okulun içinde 31, kütüphanede 21, toplam 55
Çifte ile ateşlenen mermi :Okulun dışında 2, okulun içinde 4, kütüphanede 6, toplam 12
toplam ateş edilen mermi : 67
Eric 9mm ateşlenen mermi :Okulun dışında 47, okulun içinde 36, kütüphanede 13, toplam 96
Çifte ile ateşlenen mermi :Okulun içinde 4, kütüphanede 21 toplam 25
Toplam ateş edilen mermi : 121

Yazarın Yorumu

Tabi ki kimse olanları tasdiklemiyor veya onaylamıyor, ama benim bakış açımdan (oldukça objektif bakmaya denedim bu konuda), bu 13 insanin bu 2 kişiye kurban gittikleri gibi, bu iki kişi topluma kurban gitmiş kişilerdir. Neden bu gençlere okulda senelerce zihinsel ve fizik işkence görülürken kimse “Dur!” demedi? İnsanoğlu tuhaftır, bazen iyi bazen kötü, ama asla bir robot değildir. Ve çoğu zaman insanoğlu kontrolü kaybeder. Bu gencin zihinsel yapısı hasar gördüğü gibi. Herkesin bildiği gibi her öfkenin altında üzüntü yatar. Bu çocuklar zamanında kırıldılar, ve sonra üzüntü kine dönüştü, o kin de bazen insanı tamamen kontrol altına alır. Aynı burada olduğu gibi. Neden zeki bir insan, okumuş görmüş, insanoğluna önceden çok saygı duyan, herkes için ayni hakları isteyen biri birden Nazi olsun? O yüzden toplum ve bu kişilerin çevresi, en az onlar kadar suçlu. Eric ve Dylan o 13 kişinin katiliyse toplumda o 2 kişinin katili.
Müzik olayına gelince. Dünya çapında onca Rammstein, Marilyn Manson, KMFDM dinleyenler var, neden onca milyon kişi okuluna veya işyerine gidip milleti kursun yağmuruna tutmuyor o zaman? Eğer bu tür müziklerse böyle olayların sebebi.
Doom 2 ye gelince, bu oyunu da suçluyorlar. Söylediklerine göre oyunda kişileri öldürmekle puan kazanılıyormuş, bu da gerçekliğe yansıyormuş. Zamanımız da Doom 3 bile çıktı. Son yüzyılın en kanlı en insan dışı seçilen oyun, neden şimdiye kadar insanların okula / işyerine saldırmalarıyla sonuçlanmadı?
Toplum, bu kişilere fiziksel ve zihinsel işkence yapıldığını, sağlıklı bir düşüncenin olmadığını gören kişileri, silahları serbest eden yasaları ve kişileri ve hatta Amerika başkanının kanlı imajını neden suçlamıyorlar? Veya Eric’ in psikiyatristi az da olsa olayların farkına varıp, okulunu veya Eric’in ailesini uyarmalı değil miydi? Asıl sebebi neden görmek istemiyoruz ?..

Andrei Romanowitsch CHIKATILO


Andrei Romanowitsch CHIKATILO
Rostov Kasabı
1936 – 1994

İLK İPUÇLARI

Bulunan ilk cesetten neredeyse sadece kemik kalmıştı. “Lesopolosa”da (toprak kaymasını engellemek için ağaçlandırılmış toprak şeridi), yakacak odun arayan bir adam tarafından bulundu. Genişliği sadece 45 metre olmasına ve içinden bir patika geçmesine rağmen, kimse cesedi iyice çürüyene kadar bulamamıştı. Kemiklerinin üstünde artık sertleşmiş deri ve biraz da koyu renkte saç kalmıştı. Hemen “Militsia” yani güney Rusya’daki bölge yetkililerine haber verildi. Cesedi tanımlamaya yarayacak herhangi bir giysi yoktu, sırtüstü yatırılmış ve kafası bir yana dönmüştü. Kulaklar hala küçük delikleri görülebilecek kadar düzgündü, buna ve saçın uzunluğuna bakarak onun bir kız olduğunu tahmin ediyorlardı. Ve katiliyle mücadele etmişe benziyordu. İki kaburgası kırılmıştı, belki bir bıçakla ve daha yakın incelemede vücudunda sayısız bıçak yarası bulunmuştu. Gözleri yuvalarından oyarak çıkartılmıştı. Aynı şekilde cinsel bölgesi de bıçakla oyulmuştu. Bunu yapan her kimse, çıldırmış bir canavar olmalıydı.

Yakındaki bir köy olan Novocherkassk’dan 13 yaşındaki bir kızın, Lyubov Biryuk’un kayıp olduğuna dair rapor vardı. Araştırmacılar uzun aramalar düzenleyen amcasını çağırıp cesedi teşhis etmesini istediler. İçindeki küçük bir umuda dayanarak yeğeninin saçının bu kadar koyu renk olmadığını ve kemiklere bakılırsa burada çok uzun zamandır yattığını, ama yeğeninin sadece 1 aydır kayıp olduğunu söylemişti. Birkaç saat sonra, Binbaşı Mihail Fetisow merkezden geldi, bu bölgeden sorumlu kişi oydu. Başka kayıp kişi raporlarını sordu ve askeri birliklerin etraftaki ormanlık araziyi aramalarını istedi. Kalan deriden de parmak izi alınmasını istedi. Ertesi gün, beyaz bir terlik ve içinde küçük kızın sattığı marka sigara bulunan sarı bir çanta bulundu. Parmak izi uzmanları, kızdan ve okul kitabından alınan izlere dayanarak cesedin Lyubov’a ait olduğunu buldu. Adli tıp uzmanı sıcak havanın ve yağmurun çürümeyi hızlandırdığını söyledi. Etrafın aranması sonucu ne katile dair bir iz ne de kızın elbiseleri bulunamadı. Çözümsüz bir davaya benziyordu.

Bu konuyla ilgili bir kitap yazan Robert Cullen’e göre Rusya’da ya çok içip veya kızıp tanıdık birini öldürürsün ya da hırsızlık amacıyla birini öldürürsün. Ama ne kızın ailesinden veya tanıdık çevresinden bir şüpheli vardı, ne de hırsızlık yapılmıştı. Cesedin yakınından geçen bir patika ve 70 metre ilerde de anayol vardı. Riskli bir bölgeydi ve aniden işlenmişe benzemiyordu. Batı kültüründe görülen cinsel suçları andırıyordu. Arkadan kafasına vurularak bayıltılmıştı, 22 kere bıçaklanmış ve farklı şekillerde harap edilmişti.

Polis şüpheli listesini genişletiyordu: Akıl hastaları, suçlu çocuklar ve cinsel sapıklar. Kızın tanıdığı herkesi araştırıyor ve katille nerde karşılaştığını bulmaya çalışıyorlardı. Şüpheli listesinde olduğunu öğrenen eski bir suçlu bunu duyup kendini asınca da araştırma tamamlanmışa benziyordu. Başka şüpheliler yoktu ve herkesin düşüncesi katilin kendi cezasını vermiş olduğuydu. Ama sonra bir başka ceset bulundu.

ÇOK CİDDİ SUÇLAR BÖLÜMÜ

Lyubov’un cesedinin bulunmasından 2 ay sonra Shakhty tren istasyonunda çalışan bir işçi yakında bir iskelet kalıntıları buldu. 6 haftadır orada kalmışa benziyordu ve orta yaşlı bir kadına aittiler. Kadın çırılçıplak, yüzüstü bacaklar açılarak yatırılmıştı. Dikkat çeken ortak noktaları, çok sayıdaki bıçak yarası ve oyulmuş gözleriydi. Bunlar katilin seyrek rastlanan tarzdan imzasıydı. Ama bu yaşta veya tanımda kimse aranmadığı için bir teşhis yapılamadı.

1 ay sonra, bu noktadan 18 km güneyde bir asker başka kalıntılara rastladı, yüzüstü yatan bir kadın daha. Dallarla üstü örtülmüştü, yakından bakınca aynı bıçak yaraları bulundu ve gözleri de oyulmuştu, aynı şekilde teşhis edilemedi. Bağlantı çok açıktı, bir seri katil en azından 3 kişi öldürmüştü. Ama kimse bunu kabul etmiyordu, özellikle de basına karşı. Resmi olarak 3 ayrı çözülmemiş cinayettiler (aslında o yıl 7 taneydi ama o zamanlar bu bilinmiyordu).

Binbaşı Fetisow 10 kişiyi bu davayı iyice araştırmaları için görevlendirdi. Bu olayın hemen çözülmesini ve bu manyağın başka kadınlar öldürülmeden hemen yakalanmasın istiyordu. Bunların arasında 37 yaşındaki kriminoloji (suç bilimi) uzmanı Yüzbaşı Victor Burakov’da vardı. Parmak izi, ayak izi ve diğer konulardaki en iyi adamları oydu. Polis bilimi ve savaş sanatları hakkında uzmandı. Çalışkanlığıyla tanındığı için Ocak 1983′te Çok Ciddi Suçlar Bölümünün başına getirilmişti.

Aynı ay 4. kurban bulundu. 6 ay önce öldürülmüşe benziyordu ve ikinci cesedin bulunduğu yere yakındı. Bıçak yaraları ve gözün oyulması yine vardı, ama yakınında elbiseleri de vardı, genç bir kızdı. Tek bildikleri manyağın sigara içmediği, gözlerle ilgili bir takıntısı olduğu ve bunu öldürdükten sonra yaptığı, yani cesetlerle vakit geçirdiğiydi. Geçmişe bakarak başka kayıp vakası olup olmadığı araştırılacaktı ve buna Novoshakhtinsk’den başlanacaktı, orda 10 yaşındaki bir kızın kaybolduğu bildirilmişti.

KARIŞIKLIK

Olga Stalmachenok 10 Aralık 1982′de piyano dersine gitmişti, ondan beri onu gören olmadı. Burakov ailesini sorguladı ve aralarında evden kaçmasını gerektirecek bir sorun olmadığını öğrendi. Ama kendine “Sadist-Black-Cat” diyen biri kart atmıştı, kızlarının ormanda olduğunu ve o yıl 10 kurban daha alacağını yazmıştı. Burakov bunun sadece sapık bir adam olduğunu düşünüyordu ama gene de kızın öldüğünden korkuyordu.

14 Nisan 1983′te kaybolmasından 4 ay sonra cesedi gittiği konservatuarın 5 km uzağında bir tarlada bulundu. Vücudu dönmüş bir traktör izinde yatıyordu. Cinayet kışın işlendiği için kar cesedi korumuştu, bıçak yaraları açıkça görülüyordu. Kafası, göğsü ve karnına onlarca kez batırılmış, iç organları, özellikle ciğeri, kalbi ve cinsel organları deşilmiş, gözleri oyulmuştu. Yine aynı gaddar cinsel dürtüleriyle hareket eden katildi şüphesiz ve cinayetler sıklaşmaya başlamıştı, ama hala delil bırakmıyordu.

Araştırılacak herhangi bir kaynak yoktu, bunu yapacak kişi çok azdı ve bu davayı sadece üst düzey polisler biliyordu. Konservatuarla buranın uzaklığına bakarak adamın bir arabası olduğuna karar verildi. Görüntüsüyle insanları korkutmadığı da açıktı, kadınları ve çocukları bile. Bu işi zorlaştırıyordu, ama insanların dikkatini çekecek bir nevi akıl hastalığı olduğunu umuyorlardı. Cinsel suç işlemiş kişiler, özellikle 11 Aralıkta nerede oldukları, serbest bırakılmış akıl hastaları ve etrafta yaşayan, arabası olan veya kullanan her erkek araştırılmaya başlandı. Bütün kentten el yazısı örnekleri alınıp kartla karşılaştırıldı. Zahmetli bir işti ve sonuç alınıp alınamayacağı belli değildi, ama bir yerden başlamak zorundaydılar.

Bilmedikleri bir cinayet daha vardı, 15 yaşındaki Lourie’de, Shakhty’ye yakın bir yerde benzer bir şekilde öldürülmüştü ve üstü karla kaplanmıştı, uzun bir süre bulunamayacaktı. Bundan sonraki aylarda dikkate değer bir şey bulunamadı, karın bazı izleri kapattığı da açıktı. Sonra bir ceset daha bulundu. Yine bir ağaçlık kenarında yağmur oluğunda kemikler bulundu. Aranan kimse yoktu, ama kemikler incelenince seri cinayetlerden biri olduğu ortaya çıktı, aynı zamanda da kızın özürlü olduğu. Bu bazı araştırmaları kolaylaştıracaktı, ama geri zekâlı savunmasız bir kıza bile bunu nasıl yapabildiği sorusu insanı ürkütüyordu. Teşhis için etraftaki özel okullara bakılabilirdi. Kendi gibi çocukların gittiği bir okula giden 13 yaşındaki bir kızdı, kimse onu aramamıştı çünkü arada sırada kaybolur geri gelirdi.

Ormanlıkta 45 yaşındaki bir kadın da öldürülmüştü, ama bu cinayetlerle bağlantısı sonra çıkacaktı. Hemen arkasından Eylülde altıncı kurbanın yakınında 8 yaşında bir erkek çocuk bulundu. Diğerlerinden bir farkı yoktu, bıçak yaraları ve gözler. 9 Ağustostan beri aranıyordu, diğer kız gibi piyano dersine gidiyordu ve toplu taşıma araçları kullanıyordu. Bu yeni gelişme herkesin kafasını karıştırdı, çünkü genelde aynı tip ve cinsiyetten kurban seçerdi ama bu sefer farklıydı, hatta birden fazla katil olabilir mi düşüncesi ortaya çıktı. Mümkün olabilirdi, ama aynı türde şiddet uygulaması pek olası değildi. Tam bu sırada katilin yakalandığı haberi geldi Burakov’a, her şey bitmişti.

İTİRAFLAR

Şüpheli 19 yaşındaki Yuri Kalenik’ti. Yıllarca geri zekâlı çocuklar için bir yurtta yaşamış ve yer döşemeciliği öğrenmişti. Buradan daha büyük çocuklarla hala görüşüyordu ve bir gün onlarla işten eve giderken trendeki görevli onları sorguya çekmiş ve gençlerden biri suçlunun Yuri olduğunu söylemişti. Böylece tam akıllı olmayan ve kendini kurtarmaya çalışan bir çocuğun sözlerine güvenerek onu merkeze götürmüşlerdi. Görevliler davaya çözüldü gözüyle bakıyorlardı. Yuri tutuklandı ve içeri atıldı. Avukat veya sessiz kalma hakkı yoktu. Başına gelenleri bile tam anlayamıyordu, kimseyi öldürmemişti. Ama araştırmacılar suçlu olduğunu ve eninde sonunda itiraf edeceğini düşünerek onu içerde tutmak istiyorlardı. Açıkça belliydi ki eğer daha fazla dayak yemek istemiyorsa itiraf etmek zorundaydı, o da suçların hepsini kabul etti. Şimdi polise tek kalan gereken delilleri bulmaktı, bu adam doğru kişi olmalıydı.

Victor Burakov hala soruşturmanın başındaydı. Yuri’de uygun bir şüpheliye benziyordu, akıl sağlığı da tam olarak yerinde değildi, hem yapmamış olsa niye bu kadar iğrenç suçu kabul etsin ki? İtiraf etme en güçlü delil sayılıyordu. Hem onları cinayet mekânlarına da götürmüştü. Ama gene de Burakov emin olamıyordu, çünkü tam suç yerini göstermek yerine etrafta dolanıyordu ve polislerin ondan nereye gitmesini beklediğine bakıp öyle gidiyordu. Gözü korktuğu içi bunu yaptığı açıktı. Ne yapacağına karar veremiyordu, ama o anda yeni bir ceset bulundu.

LESOPOLOSA HAREKÂTI

Başka bir ağaçlıkta, sakatlanmış bir kadın cesedi daha bulundu. Katil göğüs uçlarını büyük ihtimalle dişleriyle kopartmıştı, karnını yarmış ve tek gözünü oymuştu. Aylardır burada olmalıydı, elbiseleri de yoktu. Kimliği belirlenemeyen bu cinayetten Kalenik sorunlu olabilirdi, çünkü o zamanlar serbestti ama bir sonrakini işlemesi imkânsızdı.

20 Ekim’de bulunan kadın cesedi 3 gün önce öldürülmüştü ve Kalenik o sırada içerdeydi. Yaralar aynıydı, ama yapan vahşileşmişti ve bazı organlarını çıkarmaya başlamıştı ve bu organlar bulunamıyordu. Bu sefer gözler yerindeydi. O cinayet serisine dâhil olmayabilirdi ama trenle yolculuk ediyordu. Belki de katil yöntemlerini değiştirmiş veya işi ortada bölünmüş olabilirdi.

4 hafta sonra oranın yakınında bir iskelet daha bulundu, yaz sırasında öldürülmüşe benziyordu ve gözleri oyulmuştu. 10. ceset 1984′e girer girmez bulundu. Tren raylarının yakınında bulunmuş ve 14 yaşındaki Sergey Markov’a aitti, 27 Aralıktan beri de kayıptı. Yine kışın koruyucu etkisiyle bu gence neler yapıldığı açıkça belli oluyordu. Sırtından defalarca bıçaklanmıştı, bu sayı 70 olarak tahmin ediliyor, cinsel organlarını ve o bölgedeki her şeyi kesip atmıştı. Anal tecavüze de uğramıştı. Katil yakın bir yere de dışkısını yapmıştı.

Kalenik’in suçsuz olduğu belliydi ve bunu yapan manyak hala sokaklarda serbestti. Davayı kapatma adına polis acele etmişti. Fetisow çocuğun kaybolduğu gün yaptıklarının üstünden geçmeye karar verdi. Gikovo adlı şehirde başlayıp bindiği trene kadar gidildi. Aynı şehirde geri zekâlılar için özel bir okul da vardı ve eski bir öğrenci olan 23 yaşındaki Mihail Tyapin’in de aynı saatte oradan ayrıldığı belirlendi. Uzun ve konuşmasını çok iyi bilmeyen bir gençti ve bir itirafta bulunmuştu, arkadaşı Aleksandr Ponomaryev ile Markov’u ağaçlığa çekip orda öldürdüğünü söylüyordu. Oraya dışkılamışlardı da. Tyapin’in şiddet dolu bir hayal dünyası vardı ve çözülmemiş birçok cinayeti de yaptıklarını söylüyorlardı ama cesede uyguladığı vahşet konusunda bir şey anlatamıyordu. Hatta başkalarının yaptığı ispatlanmış iki cinayeti daha üstlenmişlerdi.

Polisin kafası yine karışmıştı ve Fetisow bu konuda şüpheliydi ve Burakov aradıkları kişinin bu olmadığına emindi. Bütün itiraflar uydurulmuştu. Bunları yapanın 1 kişi olduğuna ve güç anlaşılan bir tür deli olduğuna inanıyordu. İlk işe yarar delillerini bulmuşlardı. Adli tip uzmanı Markov’un anüsünde sperm artıkları bulmuştu. Tecavüz sırasında katil boşalmıştı ve iz bırakmıştı. Şüphelilere artık kan grubu muayenesi yapılabilecekti ve şimdiye kadar itiraf edenlerin hepsinin kan grubu yanlıştı.

Ama yeni bir laboratuar raporu ortalığı karıştırdı ve sonucun yanlış olduğunu ve kan grubunun Mihail Tyapin’in kine uyduğunu söylüyordu. Katil bulunmuştu. Ama yine de yeni cesetler çıkıyordu.

BAZI İŞE YARAR İPUÇLARI

1984′te birçok ceset daha ortaya çıktı, ilki daha önceki cesetlere yakın bir yerde bulundu, bir kadın cesedi. Aynı şekilde öldürülmüştü, gözleri yerindeydi ama yeni bir şey vardı: bir parmağı alınmıştı. Daha fazla ipucu da vardı, çamurda bırakılmış 13 numara bir ayak izi. Kurbanın üstü de kan ve spermle kaplanmıştı. 18 yaşında, tren istasyonunda çalışan bir çocukla çıkan bir kız olduğu ortaya çıktı, çocuk sorgulandığında o saatte başka bir yerde olduğunu ispatlayabiliyordu. 3 önemli olay vardı, cinsel bölgesinde bit vardı, karnında sindirilmemiş yemek vardı ve içinde hiç meni yoktu. Katil sadece üstüne mastürbasyon yapmıştı. Kızın fakirliğine bakılırsa onu yemek ısmarlama bahanesiyle kandırmış olma olasılığı yüksekti. Yakın çevrede özel bit ilacı satın alan olup olmadığı da araştırıldı.

Ama sonuçsuz. Tek buldukları kadının erkek arkadaşının da 1982′den beri kayıp olduğuydu. Diş kayıtlarına bakılarak ikinci cinayetin teşhisi yapıldı ve o kayıp arkadaş olduğu ortaya çıktı. Bu iki cinayet de birbirine bağlanmıştı. Bir şüpheli daha yakalanıp sorgulandı, ama Burakov’un aradığı katil tipi farklıydı.

Laboratuar da hala spermlerin aynı kişiye ait olup olmadığını bulamamıştı. Moskova’dan gelen uzman daha iyiydi ve kan grubunun AB olduğunu söyledi ve bu şekilde şüpheli listesi daraltıldı. Yakaladıkları kimse buna uymuyordu ve katil hala dışarıdaydı.

O yılın martında Novoshakhtinsk’de 3 gün sonra bıçaklanmış ve sakatlanmış olarak bulunan 10 yaşındaki Dimitri Ptashnikov kaçırıldı. Dilinin ucu ısırılarak kopartılmıştı ve penisi de yoktu. Üstündeki meniler daha önceki cinayetlere bağlıyordu bu olayı da. Yakında büyük bir ayak izi bulundu. Ama bu sefer şahitler de vardı. Çocuk uzun boylu, çökük yanaklı, dizlerini bükmeden yürüyen, büyük ayaklı ve gözlüklü biriyle uzaklaşırken görülmüştü. Ama kimse bu kişiyi tanımıyordu. Biri de beyaz bir araba görmüştü.

Sonra 17 yaşındaki Lyudmila Alekseyeva’nın 39 yerinden bıçaklanmış cesedi bulundu. İpuçları bir işe yaramıyordu. Hemen arkasından çekiçle öldürülmüş bir kız ve birçok bıçak yarasıyla öldürülmüş bir kadın bulundu, anne ve kızı aynı anda katledilmişti. 1984′ün sonuna kadar 24 kişi olmuştu. Ne zaman meni bulunsa, aynı kan grubunu yani AB gösteriyordu. Bir kurbanda gri bir saç teli, erkek saçına benziyordu ve bir cesedin yanında katilin olabilecek elbise parçaları bulunmuştu. Davranışları da değişmişti, bazen üst dudağı, bazen burnunu kesiyordu, kurbanın ağzını veya karnını da yarıyordu. Cinayet sıklığı da artmıştı, yılda 5 kurbandan iki haftada bire çıkmıştı. Ama eninde sonunda bir hata yapacakti ve tek çareleri buydu.

ŞÜPHELİLER

İç işleri bakanlığından bu davayla ilgilenmek üzere 10 yeni detektif ve 200 memur atandı. Burakov bu ekibin başıydı, bu ona büyük bir sorumluluk yüklüyordu. Yeni bir plan yaptı ve sivil kıyafetli gizli görevli memurları otobüsler, trenler ve parklara koydu. 25–30 yaş arası, iri yapılı ve AB kan grubuna sahip biri aranıyordu. Dikkatli ve en azından biraz da zeki, ikna edici konuşan bir erkek. Bir kadınla veya annesiyle yaşıyor ve seyahat ediyor olmalıydı. Eski bir akıl hastası veya kuvvetini kötüye kullanan bir kişi, anatomi ve bıçak kullanma konusunda da bilgiye sahip. Bu kriterlere uyan hemen herkese kan testi yapılıyordu.

Basının bu konuda yazması, sorular sorması veya araştırması yasaklanmıştı, kadınlar ve çocuklar da uyarılmıyordu. Bir memur Rostov otobüs durağında yaşlıca bir adamı izlemişti. Genç bir bayanla konuşmuş, o otobüsüne binince duraktaki başka bir kızın yanına oturmuştu. Bu davranışlarından şüphelenen Yüzbaşı Zanasovsky onun sorgulanması gerektiğine karar verdi. Adamın adı Andrei Chikatilo’ydu ve makine yedek parçaları satan bir şirkette müdürdü. Oraya iş gezisi için gelmiş ama Shakhty’de oturuyormuş. Kadınlarla niye konuştuğu sorulunca, eskiden öğretmen olduğunu ve gençlerle muhabbeti özlediğini söylemişti. Polis şefi gitmesine izin vermişti. Ama Chikatilo’ya yine rastlayınca onunla aynı otobüse binerek izlemeye başladı. “Hasta birine benziyordu ve sürekli kafasını bir yandan öbür yana çeviriyordu.” Onun başka bir otobüse bindiğini ve orda da başka kadınlara yanaştığını gördü. En sonunda bir hayat kadınıyla anlaşıp mantosunun altından sex yaptırırken toplum içinde ahlaksız davranmaktan tutukladılar. Çantası araştırılınca içinden bir kutu vazelin, uzun bir mutfak bıçağı, bir parça ip ve kirli bir havlu çıktı. Yani hiçbirinin iş gezisiyle alakası yoktu.
Zanasovsky onun lesopolosa katili olduğuna emindi. Savcının gelmesini istedi ve onu sorgulamaya başladılar. Kanı alındı ama AB değil A çıkmıştı. Aynı zamanda Komünist partisinin iyi referansları olan bir üyesiydi. Geçmişinde dikkat çekecek hiçbir şey yoktu. Yine de onu itirafa zorlamak amacıyla bir kaç gün hapiste tuttular. Her şeyi inkâr etti ve sadece cinsel açıdan zayıf olduğunu, dürtülerine uyduğunu söylüyordu ve sonunda serbest bırakıldı. Sonra iş yerinde ufak bir hırsızlıktan tutuklanıp 3 ay hapis yattı. Ama kan grubu uymadığı için onların katili olamazdı.

Burakov Moskova’ya gidip oradaki uzman psikyatristlerle katilin profili hakkında konuşmak istedi ama Alexander Bukhanovsky dışında kimse ona pek yardımcı olamadı. Katil hakkında bulduğu her şeyi araştırdıktan sonra şöyle bir sonuca ulaştı: Cinsel açıdan geri kalmış, 25–50 yaş arası ve 1.80 boylarında. İktidarsızlık çekiyor ve kurbanların ona bakmasını engellemek için gözlerini oyuyor. Vücutlarını bir yandan kendi beceriksizliğine duyduğu siniri çıkartmak için, bir yandan da zevkini bastırmak için deşiyordu. Bir sadist ve şiddet uygulamadan rahatlayamıyor. İçinden gelen dürtülerle hareket ediyor ve ne zaman nerde ortaya çıkacağı kestirilemiyor. Cinayet işlemediği sürece de depresif davranışlar gösteriyor, hatta baş ağrıları bile olabilir. Geri zekâlı veya şizofreni değil, bir plan oluşturup onu uygulayabiliyor. Tek başına öldürüyor ve bunların hepsini de sadece o yapmış. Ama maalesef bunlar onu yakalamak için yeterli bilgi değildi.

Cinsel görevini yapamaması onları homoseksüel suçlar islemiş eski bir mahkûma Valery Ivanenko’ya götürdü. Bu birçok “sapıklık” yapmış ve kendini psikopat olarak tanımlayan bir kişiydi. Aynı zamanda karizmatik bir kişiliği vardı ve öğretmenlik de yapmıştı. 46 yaşındaydı ve gözlük takıyordu. Rostov’daki akıl hastanesinde yatmış ama kaçmıştı. Bütün tahminlerin üstündeydi ve mükemmel şüpheli gibiydi. Yatalak annesiyle kaldığı daireden çıkarken Burakov onu tutukladı. Ama onunda kan grubu A’ydi ve o da katil olamazdı. Burakov onu serbest bıraktı ve eşcinseller hakkında ona bilgi getirmesini istedi ve bu konuda çok başarılıydı. Kısa sürede Rostov’un yeraltı dünyası, şiddetçe sapıklıklar hakkında birçok bilgi edinmişlerdi. Bu şüpheliyle yaptıkları sorgulama sonucunda Burakov katillerinin eşcinsel olmadığına ama normal ilişkiye gelince iktidarsızlık çektiğine karar verildi. Ama daha fazla ayrıntıya ihtiyaçları vardı.

KATİL X

Baskı altında daha önceki cinayetleri çözmeye çalışıyorlardı ve sonraki 10 ay içinde sadece 1 ceset daha bulundu, genç bir kadın, ama bu sefer Moskova’nın yakınındaydı. 10 ay boyunca katil nerdeydi? Oraya mı taşınmıştı? Sadece öylesine mi gitmişti? O süre içinde acaba tutuklanmış mıydı? Hatta ölmüş bile olabilirdi. Ancak 1985′in Ağustosunda yeni bir ceset daha bulundu. Aynı şekilde işlenmişti ve bir havaalanının yakınındaydı. Rostov’daki katilinin aynısıydı. O arada yapılan bütün uçuşların kayıtları incelendi ama yine de gözlerinin önündeki ipucunu kaçırdılar. O arada Moskova’daki yetkililer bulunan 3 tane erkek çocuk cesedini de bu olaya bağladılar, üçüne de tecavüz edilmiş, birinin de kafası kesilmişti.

Rostov ekibi tekrar Shakhty’ye döndü çünkü otobüs garajının yakınında 18 yasındaki evsiz bir kızın cesedi bulunmuştu. 1 ay önce Moskova’da bulunan cesetle aynı izleri taşıyordu. Tırnaklarının altında kırmızı-mavi iplikler bulundu ve üstündeki izlerden alınan örneklerde yine AB grubu çıktı ve yine 1 tane gri saç teli bulundu. Şimdiye kadar bulduklarıyla artık olayı çözeceklerine inanıyorlardı. Tekrar birini yakalayıp 10 gün sorguladıktan sonra her şeyi itiraf ettirmişlerdi, ama adam onları ne cinayet mahalline götürebilmişti, ne de söyledikleri birbirini tutuyordu.

Operasyon genişletildi ve Baş Araştırmacı Issa Kostoyev, 15 savcı ve 29 detektif olaya atandı. Tren ve otobüs duraklarını izleme görevi devam ediyordu. Bayan görevliler erkeklerin onlarla konuşması için daha çok ortada dolaşıyordu. Kostoyev fazla yol kat edemediklerini ve aslında katile rastladıkları halde tanıyamadıklarına inanıyordu. Bu arada seri katiller hakkında bulduğu her şeyi de okuyordu. Yuri Kalenik hala hapiste onun hakkında yapılan araştırmanın bitirilmesini bekliyordu ve 5. yalan itirafı alınmıştı. Kostoyev onun suçlu olmadığına emindi ve sadece vakit kaybettirdiğini düşünüyordu.

Burakov tekrar Dr. Bukhanovsky’ye gidip daha ayrıntılı bir görüntü istedi ve o da araştırmalarını genişleterek adini Katil X koyduğu kişiyi 65 sayfalık raporunda anlatıyordu:
X psikotik değil, yaptıklarını kontrollü olarak yapıyor ve açıkça çok bencil. Narsist ve kendini beğenmiş, kendini üstün görüyor, ama aşırı zeki de değil. Bir plan uyguluyor ama çok yaratıcı değil. Heteroseksüel ama genç erkekler de bazen kızların yerini tutabiliyor şiddet nöbetlerinde. Nekrosadist, yani ölülere eziyet edip, cinsel tatminini sağlamak için onların ölümünü seyredebilir. Onları çaresiz hale getirmek için kafalarına vuruyor ve arkasından onlarca kez bıçaklaması onlara cinsel açıdan girmesini simgeliyor, çünkü normal yollardan yapamıyor. Yanlarına, üstlerine bacaklarını açarak oturuyor veya yanlarına çömeliyor, yani mümkün olduğunca yakın. En derin yaralar, en çok zevk aldığı zamanı gösteriyor. Kendini tatmin ediyor, ya eliyle ya da kendiliğinden oluyor. Gözlerini oymasının birçok nedeni olabilir, neden böyle davrandığını gösteren hiçbir şey yok. Onlardan korkuyor veya heyecanlanıyor olabilir. Görüntüsünün üzerlerinde kaldığına inanıyor olabilir, bu bir batıl inançtır. Kadınların cinsel organlarını kesmesi, onları üzerinde gücünü ispatlamak için, onları saklıyor veya yiyor olabilir. Erkek cinsel organlarını kesmesi de onları nötralize ederek daha çok dişileştirme amacıyla yapılıyor olabilir.
Havalardan etkilenmesi de ilginç bir durum, cinayetlerinden önce barometre düşüyor, bu onun tetikleyicisi olabilirdi. Cinayetlerin çoğu da hafta içi salı-perşembe arası yapılmış, bu da is yerinde veya evdeki stresin etkisi olabilir. Boy ve yapısı konusunda emin olmamakla birlikte, yaşı en çok cinsel sapıklıkların yoğunlaştığı 45–50 yas arası olduğu tahmin ediliyor. Zor bir çocukluk geçirmiş. Sorunlu ve kendi başına takılan bir çocuktu. Zengin bir hayal gücü ama cinselliğe yaklaşımı anormaldi. Evli olup olmadığı bilinmiyordu, ama öyleyse bile karısı ona çok karışmıyordu. Cinayetleri güdüseldi ve tehlike sezdiği anda bir süre ara verebilirdi, ama ölene veya yakalanana kadar bitmezdi.

Bu kadar ayrıntılı bir rapora karşılık adamı yakalayacak kesin bilgi yoktu ellerinde. İdam edilmek üzere olan bir mahkûma sorulduğunda, cinsel sapık ve katillerin kendine göre kuralları ve ahlak anlayışı vardır ve bunları normal cinsel doyum ve istek gözüyle bakarlar, bunları yapmaktan çekinmez ama çocukların önünde içki içmeye çekinir. Zıtlıklarla dolu bir hayatta yaşayabilir ve bunu normal karşılar. Katilin bu tanımlara uyacağına düşünülerek araştırmalar bu yöne doğru kaydırıldı. Ama tuhaf bir şekilde cinayetler birden sona erdi…

HAYAL KIRIKLIĞI

Sadece tek bir kadın cesedi 1985′te Rostov’da ortaya çıktı ve bütün kış veya ertesi bahar bir olay olmadı. Sonra 23 Temmuz’da 33 yaşındaki bir kadının cesedi ortaya çıktı, ama üzerinde sadece bıçak yaraları vardı. Onun da bu seriye dâhil olduğuna dair şüpheler vardı. Ama 18 Ağustos’ta kinde şüphe falan kalmadı, bütün ayırt edici işaretler vardı ama sadece eli dışarıda kalacak şekilde gömülmüştü. Başka cesetlerin olup olmadığı veya nerede olduğu sorusu da böylece cevap buldu…

El yazısı uzmanları Black Cat imzalı karttan bir şey bulamadılar ve ellerindeki 14 şüphelinin yazıları da tutmuyordu. Bütün ipuçları çıkmazda sonuçlanıyordu, bu davada umutları artık tamamen kaybetmişlerdi.

1986′nın sonunda Victor Burakov sonunda sinir krizi geçirdi ve 1 ay tedavi altına alındı. 4 Yıl bu kadar yoğun çalıştıktan sonra hala bir yere varamamışlardı. Ama düşünmeye fırsatı olduğundan yeni bir strateji kurabildi, katili ancak tekrar birini öldürürse yakalayabileceklerdi. Ama 1987′nin sonuna kadar yine herhangi bir şey olmadı.

6 Nisan 1988′de bir tren yolu işçisi çıplak bir kadın cesedi buldu, onlarca kez bıçaklanmış, burnunun ucu gitmiş ve kafatası içeri doğru ezilmişti. İnsanlar onu görmüştü ama yalnız olarak. Gözleri de oyulmamış ve cinsel şiddet de uygulanmamıştı. Yakınında sadece bir ayak izi vardı. Ve ağaçlıkta öldürülmemişti. Bunu diğer cinayetlere tam olarak bağlayamıyorlardı, belki de Lesopolosa katili ölmüştü.

Ama 1 ay sonra 17 Mayıs’ta 9 yaşındaki bir erkek çocuğunun cesedi tren yoluna yakın bir ağaçlıkta bulundu. İşkence edilmiş ve delikleri pislikle doldurulmuştu, birçok kere bıçaklanmış, kafasına vurulmuş ve penisi kesilmişti. Kadının aksine çocuğu teşhis etmek kolay oldu, iki gündür kayıp olan Aleksei Voronko’ydu. Bir sınıf arkadaşı onu altın dişi olan, bıyıklı ve spor çantalı, orta yaşlı bir adamla gördüğünü söyledi. Beraber ormanlığa gitmişler ve Aleksei hemen döneceğini söyleyip, dönmemişti. Bu güçlü bir ipucuydu, çünkü altın dış yaptırabilen çok kişi yoktu. Ama yılsonuna kadar yine de bir sonuca ulaşılamadı.

Üstelik sağlık bakanlığından kan harici sıvılardan kan grubu teşhislerinin %100 doğru olmayabileceğini, laboratuarların yetersiz olduğunu ve bu sebeple verilen bilgilerin yanlış olabileceği söylenmişti. Bu hem çok büyük bir hayal kırıklığı hem de çok büyük bir gelişmeydi, şimdiye kadar yakaladıkları ve kan grubundan saldıkları biri doğru kişi olabilirdi. Bunu takriben artık kan değil sperm örnekleri almaları gerekecekti ve bütün çalışmalara baştan başlayacaklardı. Ve yapabilecekleri tek araştırma toplu taşıma duraklarına daha fazla görevli dikmek olacaktı.

Ve katil Nisan 1989′a kadar yine hareketsiz kalmıştı.

SAYI ARTIYOR

Bir tren istasyonunun yakınındaki ağaçlıkta geçen yazdan beri kayıp olan 16 yaşındaki bir çocuğun cesedi bulundu. Onlarca bıçak yarası, bunlara ek olarak bir de çocuğun penis ve testisleri kesilmişti. Çok kötü çürümüştü, aylarca karın altında kalmıştı. Amcasının hediyesi olan bir saat de kayıptı. Birinin üzerinde bulunması çok yardım edebilirdi. O bölgede trene binen veya istasyonu gözetleyen hiçbir memur sıra dışı bir şey fark etmemişti. Çocuklarla veya kadınlarla ilgilenen yaşlı kimse yoktu. Ama oradaki bilet satıcısı aylar önce bir adamın oğlunu onunla ormana gitmesi için kandırmaya çalıştığını söyledi. Bu kişi bulundu, ama aradıkları katil değildi. 5 yıl boşu boşuna içerde kaldıktan sonra Yuri Kalenik de serbest bırakılmıştı ve cesedin bulunduğu yere yakın bir yerde yaşıyordu. Belki serbest bırakmak bir hata olmuştu, ama tekrar sorgulandıktan sonra yine bırakıldı.

10 Mayıs’ta 8 yaşındaki bir çocuk kayboldu, 2 ay sonra bir otobanın yakınında bıçaklanmış ve cinsel organları kesilmiş olarak bulundu. Katil ağaçlıklardan açık alana geçmişti, bu onun istasyon veya trendeki memurlardan şüphelenmesinden olabilir miydi? Bu rahatsız edici bir düşünceydi ama açık alanda öldürme de riskli bir işti. Bu umut verici bir işaret olabilirdi. En organize katilin bile dikkati dağılabilirdi.

Sonra Ağustosta Macar bir öğrenci öldürüldü. Elena Varga. Diğer bayan kurbanlarla aynı izleri taşıyan cesedi herhangi bir durağa veya istasyona yakın olmayan bir ağaçlıkta bulundu. Bir hafta sonra 10 yaşındaki Aleksei Khobotov kayboldu ve 4 ay sonra 1990′ın ilk günlerinde yine cinsel organları kesilmiş 11 yaşındaki başka bir ceset bulundu. 10 yaşında başka bir ceset daha cinsel organları ve dili kesilmiş olarak bulundu, dili sanki ısırılarak kopartılmıştı. Temmuz 1990 sonu bir kadının cesedi bulundu ve sonra da botanik bahçesinde 13 yaşındaki Victor Petrov’un öldürülmüş ve kesilip parçalanmış cesedi bulundu.

Şimdiye kadar bilinen 8 yılda 32 ceset vardı ve artık gazeteler bu olayları yazmakta serbestti ve araştırmacılara baskı yapmaya başlamıştı. İnsanlar çaresizleşmeye başlamıştı. 17 Ağustos’ta 11 yaşındaki Ivan Fobin ninesinin çiftliğine yakın bir yerde yüzmeye gitmişti. Etraftaki onlarca şahide rağmen, ağaçlar sayesinde katil onu 42 kere bıçaklayabilmişti ve cinsel organlarını da kesmişti. Bu bir rezaletti ve halk gittikçe sinirleniyordu.

Burakov yeni bir strateji kurmuştu, en yüksek ihtimalli istasyonlar dışındakilere çok fazla memur koyarak katili boş olan 2–3 tanesine doğru yönlendirecekti. Bu 2–3 istasyonda da adamları çiftlik veya tren yolu işçisi olarak bulunacaktı. Bu istasyonlara gelip giden herkes kaydedilecekti. 350 kişiyi kapsayan büyük bir operasyondu ama işe yarayabilirdi. Bunun için uygun yerlerden biri de Donleskhoz istasyonu gibi görünüyordu, iki kurban burada öldürülmüştü. Mantar toplayıcıları yazın çok olurdu burada, ama başka kimse pek olmazdı. 2 başka yer daha seçildi.

Ama daha harekete geçemeden katil Donleskhoz istasyonundan kaçırdığı 16 yaşında geri zekâlı bir çocuğu öldürdü, 27 kere bıçakladı ve dili kopartılmıştı, testisleri ve 1 gözü de yoktu. Kimliği ortaya çıkınca onun trenle çok yolculuk yaptığı ama kimseyle görülmediği belirlendi. Plan çok iyiydi, yeri de doğruydu, ama gene kıl payı kaçırmışlardı. Sonra 16 yaşındaki Victor Tishchenko kayboldu, en son Shakhty tren istasyonuna bilet almaya giderken görüldü. Bu genç yaklaşık 65 kiloydu ve diğer kurbanlardan daha iriydi. Cesedi 2 mil ilerde güneyde bulundu, ağaçlıkların arasında ve bilinen durumda. Anne kızın 6 yıl önce bulunduğu yerde üstelik. Etrafta boğuşma izleri de vardı. Burakov planını başlattı ama katil gene yakalanmadan genç bir kadını öldürmeyi başardı, bu 36. kurbandı. Dövülmüş ve karnı yarılmıştı, dilinin bir kısmı kopartılmıştı. Ama kimse bir şey görmemişti.
Yine de istasyona gelen kişilerin isimleri arasında bir tanesi dikkatlerini çekmişti, bu isme daha önce de rastlamışlardı. Bu kişi sadece kan grubu tutmadığı için salınmıştı, katili bulmuşlardı.

OYUNUN SONU

Andrei Romanovich Chikatilo, 6 Kasımda Donleskhoz istasyonundaydı. 1984’de sorgulanıp serbest bırakılmıştı. Kurbanın kaybolduğu yerde ormandan çıktığı görülmüş ve bir çeşmede elini yıkamıştı. Yanağında ve kulağında kırmızı bir iz kalmıştı, bir parmağı kesikti ve mantosu kırışmıştı. Tren istasyonundaki görevliler ismini almıştı. Tutuklandı, araştırılınca eskiden gerçekten de öğretmen olduğu ama öğrencilerine sarkıntılık ettiği için işinden atıldığı ortaya çıktı. Bir firmada çalışmış ama iş gezilerinden alması gereken şeyleri almayıp parayı harcadığı için kovulmuş ve hapse girmişti. Bu iş gezilerinden birinde de Moskova’da ki cinayeti işlemişti. Eskiden Komünist Partisinin üyesi olmasına rağmen hapse girdiği için buradan da atılmıştı. Ama bütün deliller ikinci eldendi, onu ya iş üstünde yakalamaları gerekiyordu ya da itiraf etmeliydi.

Onu gözaltında tuttuğu süre içinde kendi halinde sessiz bir adam izlenimi veriyordu, sinir bozucuydu. Söylendiği gibi ağzında altın dişi yoktu, evliydi ve iki çocuğu vardı. Hatta üniversite mezunu eğitimli bir kişiydi. Çantasında ufak bir sustalı buldular. Ama bunun dışında bir şey öğrenemediler. Onu iyi bir muhbirin olduğu bir hücreye koydular, onu itiraf ettirtmesi gerekiyordu ama başarısız oldu. Evi arandığında kurbanlarına ait bir şey bulunamadı ama 23 tane bıçak çıktı. Bu bıçakların cinayetlerde kullanıldığı fikri ispat edilemedi.
Sonunda soruşturmayı Kostoyev kendi ele almaya karar verdi, onu avukatının eşliğinde dört köşe bir odada sorgulayacaktı. 3 sandalye bir masa ve delillerin saklandığı izlenimi verilen bir kasa vardı. Uzun boylu, uzun boyunlu, düşük omuzlu, çok büyük gözlüklü ve gri saçlı bir adam içeri girdi. Çok yaşlıymış gibi ayaklarını sürerek yürüyordu ama Kostoyev bu numaraları yutmadı. Onun gerektiğinde çok güçlü olabilen hesaplı bir katil olduğunu düşünüyordu. Chikatilo kırılgan görünüyordu ve Kostoyev’in sorgulama konusunda sadece %3lük bir başarısızlık oranı vardı. Onun kafasının yapısını çözüp, onun mantığına göre onu konuşturmaya çalışacaktı. Suçlu biri er geç itiraf ederdi. Ama yine de 10 günlük süre içinde onu konuşturmayı başaramadı. Chikatilo aynı 1984’te yakalandığında yapıldığı gibi bir hata yapıldığını söylüyor, garip cinsel davranışları hariç suçlanacak bir şeyi olmadığını söylüyordu. 6 Kasımda o istasyonda olduğunu da inkâr ediyordu. Kostoyev onun yalan söylediğini biliyordu ve bunu ona da söyledi. Chikatilo en sonunda yasal mahkeme hakkını istedi.

Chikatilo 3 sayfalık bir ifade verdi, içinde cinsel sapkınlıkları olduğunu ve bazen kendini kaybettiği yazıyordu, ama kesin bir şey söylemiyordu. Tren istasyonlarının etrafında takılıp gençleri izlediğini ve orda çok evsiz dilencilere rastladığını ve onların bu gençlere zarar verebileceğini de yazmıştı. İktidarsız olduğunu da yazmıştı. İmalı bir itirafa benziyordu, ama suçları başkalarına atmaktan da geri kalmıyordu. İntiharı düşünmüş olduğunu da ifadesine eklemişti.

Kostoyev bir itirafın onun durumunu düzelteceğini, hatta akli sağlığı yerinde olmadığı savunması yapılırsa tedavi edilerek kurtulabileceğini de söylüyordu, ama eğer etmezse ellerindeki delillerle idama kadar gidebilirdi olay. Bu Kostoyev’in hareket tarzıydı ve başarılı olacağına da emindi. Chikatilo birkaç gün müsaade istedi ve sonra ifadesini değiştirebilirdi. Herkes itiraf edeceğine emindi, ama yine suçsuz olduğunda ısrarlıydı. Cinayetlerin işlendiği günlerde evde karısıyla olduğunu söylüyordu.

Ertesi gün sabıkası geldi, daha önce de suç işlemişti ama cinayet değil, 1977′de iki kız öğrencisine sarkıntılık etmişti. Çocuklarda kendini kontrol etmesi zorlaşıyordu ama sadece bu iki olay olmuştu. Yine bir ifade vermişti, 9 gün daha geçmişti ama yine kesin bir şey itiraf etmemişti. Adamın konuşması için daha başka nasıl baskı uygulayacağını şaşırmıştı.

Kan grubuna bakıldığında A olduğu görüldü, ama sperminde çok zayıf B antijeni de bulunuyordu, bu şekilde olmadığı halde sanki kanı AB grubuymuş gibi sonuç veriyordu. Bu çok seyrek rastlanan bir olaydı, ama sadece bu yetmiyordu. Hücresindeki muhbir sorgulama tekniklerinin çok sert olduğunu ve bu sayede Chikatilo’nun daha çok kabuğuna çekildiğini söylüyordu. Onun fotoğrafları çekildi ve tanıkların olduğunu ve bu tanıklara fotoğrafların gösterileceği söylendi ama yine de suskun kaldı. 9 gün geçmişti ve 10 gün sınırına yaklaşıyorlardı, onu resmi olarak suçlamaları veya serbest bırakmaları gerekiyordu, ama deliller yetersizdi.

Burakov sorgulama için Dr. Bukhanovsky’yi tavsiye etti, bu kabul edildi.

PSİKYATRİST VE KATİL

Bukhanovsky bu soruşturmayı sadece kendi mesleki gelişimi için kabul etti. Onu yalnız bir odada sorgulayacaktı. Onun aynı 1987′de tanımladığı kişi ve kişilik olduğunu gördü. Onun öfkesini ve aşağılanmasını boşaltması gerektiğini biliyordu ve önce saatlerce konuşmasına izin verdi. Ama daha sonra cinayetler hakkında konuşmaya başladı, onun hakkında bildiği her şeyi anlattı ve boşlukları doldurmasını istedi. Onun davranışlarını, hastalığını ve bütün nedenlerini ortaya dökünce Chikatilo bunca yıldır gizlediği her şeyin açığa çıktığını fark etti, titremeye başladı ve sonunda itiraf etti. Bütün o iğrençlikleri kendisi yapmıştı.

Kostoyev karşısına 36 kurbanın olduğu bir liste ile çıktı, ama bu sadece bir kısmıydı. Polisin onu araştırmaya başladığı Lyubov cinayetinden önce bir kızı daha, 9 yaşındaki Yelena Zakotnova’yı öldürmesiyle başladı. Bu korkutucuydu, çünkü bu suçtan başka bir adam yargılanmış ve idam edilmişti.

Chikatilo o yıl Shakhty’ye öğretmenlik yapmak için gelmişti. Ailesi gelmeden önce boş vaktini çocukları izleyerek ve onları çıplak olarak hayal ederek geçiriyordu. Pis düşüncelerini uygulayabilmek için karanlık bir arka sokakta bir kulübe tutmuş ve cinsel arzularının had safhaya geldiği bir gün yolda rastladığı bir kızı oraya götürmüştü. Erekte olamayınca kendi aleti yerine bıçağı kullanmaya başladı. Cinnet geçiriyordu ve kızı deli gibi bıçaklıyordu, sanki her bıçak darbesiyle kızın içine girdiğini hissediyordu. Gözlerini oyduktan sonra kızın cesedini de yakındaki bir nehre atmıştı. Bu cinayet için tutuklanan adamın kapısının önünde kan izleri bulunmuş ve adam baskı altında suçu kabul ederek idam edilmişti.

Neden gözlerini oyduğu sorulunca, katilin suretinin ölenin gözlerinde kaldığı gibi bir batıl düşünce sebebiyle yaptığını ama daha sonra bunun saçma olduğu düşüncesiyle vazgeçtiğini söyledi. Kurbanlarının ona bakışlarını beğenmemesi de bir sebepti. Tren istasyonlarındaki serserilerin bile ormana gidip cinsel beraberlikler yaşamasına ama kendisinin iktidarsız olduğu için kıskanması, kurbanlarını buralardan seçmesine bir sebepti.

1981′de daha da vahşileşerek kızın göğüs uçlarını dişleriyle koparmıştı. “Onu kestiğim ve bedeninin yarıldığını gördüğüm anda istemsiz olarak boşalıyordum.” Kızın cinsel organlarını da keserek almış ama daha sonra ilerde bir yere atmıştı. Her 36 cinayetin ayrıntılarını hatırlıyor ve polise anlatıyordu. Bazen birilerinin peşine takılıp, bütün alışkanlıklarını öğrenip, uygun anı bekliyordu, bazen de sadece o an karşısına çıkan birini seçiyordu. Bıçaklamak onun için cinsel anlamda vücuda girmekti ve bunu kendini yaralamadan veya üstüne kan sıçratmadan yapmanın bir yolunu bulmuştu. Zaten bir denizcilik firmasında çalışıyordu ve yaralanmalar kolay açıklanabilirdi.

İktidarsızlığı onun öfkesini tetikleyen en büyük unsurdu, özellikle kadınlar bu konu hakkında yorum yaptıkları veya dalga geçtikleri zaman, cinsel arzularının şiddet olmadan geçemeyeceğini anlıyordu. “Kan görmeliydim, yaralamalıydım onları.” Erkek çocuklarda olay farklıydı, ama kanları kadınlarınki kadar kolay akıyordu. Onların onun kölesi olduğunu düşünüyor ve onlara işkence ederek veya onlara girerek kendini bir tür kahraman olarak görüyordu. Neden dillerini veya cinsel organlarını kestiği konusunda bir sebep gösteremiyor, ama bu bir tür intikam duygusu olabilirdi. Kendi kullanamıyorsa, onlar da kullanmasın. Kadın cinsel organlarına kendi spermlerin koyduktan sonra onları yediği de söyleniyor, ama ne doğruluğu ne de yanlışlığı ispatlanamadı.

“Bütün bu bağırmalar, kan, acı çekişleri, beni rahatlatıyordu ve bana zevk veriyordu.” Kanlarının tadını seviyordu ve kurbanlarının dudaklarını dişliyordu, kanlarını emmek için. Testisleri veya göğüs uçlarını çiğnemek ona “Hayvansal bir tatmin” veriyormuş. Yaptıklarını ispatlamak için cinayet mahallinin eskizlerini de çiziyordu. Ve listede aslında daha fazla isim olmalıydı, çok daha fazla. Bir çocuğu mezarlıkta öldürmüş ve kendini intihar etmeyi düşündüğü sırada açtığı mezara gömmüştü. Polisleri oraya götürdü ve kalanları çıkardılar.

Bir başkasını bir tarlada öldürmüştü, onu da gösterdi. Bu şekilde devam etti, genelde cesetleri öldürdüğü yerde bırakıyordu, bir tanesi hariç, onu da boş bir apartmanda öldürdüğü için cesedini kanalizasyona atmıştı. Sonunda 56 cinayeti itiraf etmişti, ama sadece 53 tanesi için suçlandı: 31 kadın ve 22 erkek. Burakov aslının daha fazla olduğunu düşünüyordu. Artık suçlayacak delilleri vardı ve onun hakkında daha çok şey öğrenmişlerdi.

SAPKINLIĞIN KÖKLERI

1936′da Ukrayna’da ufak bir köyde doğmuştu. Hidrosefali vardı, yani kafasının içinde su birikmişti ve o yüzden şekilsizdi. Kendinden 7 yaş ufak iki kardeşi vardı. Babası ikinci dünya savasında hapis düştü ve onu annesi yetiştirdi.

20. Yüzyılın ilk dönemlerinde, eski Sovyetler Birliği’nin büyük bölümü, özellikle de Ukrayna’da tarlalarda çalışan herkesi asker olarak yolladıktan sonra. 6 Milyon kişi açlıktan öldü, bazıları da çaresizlikten cesetleri yiyerek hayatta kaldı. Bazen mezarlıktan yeni gömülmüşleri çıkartıyorlardı, bazen de yoldan geçen birini kapıyorlardı. İnsan eti satılıyordu ve depolarda saklanıyordu. Çocuklar parçalanmış cesetlerle karşılaşıyor ve sıkıntı ve zorluk üzerine hikâyelerle büyütülüyordu. Chikatilo’da böyle bir dönem ve çevrede büyümüştü ve ona anlatılan hikâyede, bir abisi olduğu ama öldürüldüğü söyleniyordu.

Hapishanede “Birçok insan çıldırıp, başkalarına saldırıyordu, insan yiyordu. “10 Yaşında olan abim Stepan’i da öldürüp, yemişler” demişti. Bu yalan da olabilirdi, çünkü bu ağabey hakkında bir kayıt bulunmuyordu, ama doğru da olabilirdi. Korkunç bir düşünceydi ama en azından Chikatilo’yu fazla uzaklaşmaması ve gece didarda kalmaması için ise yarıyordu. Nazi işgalini ve bombalarını, sokakların cesetle dolmasını da görmüştü. Onu hem korkutup, hem de heyecanlandırdığını söylüyordu.

Çocukluğunun büyük kısmını yalnız başına ve hayallere dalarak geçirdi. Diğer çocuklar onu acayipliğinden ve duyarlılığından dolayı dışlıyordu. O yaşta bile içinde sinir hatta öfke gelişmeye başlamıştı. Kendisini eğlendirmek ve güçlü hissetmek için, kafasında işkence hayalleri kuruyordu ve bunlar ileride işleyeceği cinayetlerin temelini oluşturuyordu.

İlk cinsel tecrübesini gençliğinde kız kardeşinin 10 yaşındaki arkadaşıyla boğuşurken yaşadı ve boşalmıştı. Sonrada hep böyle olmaya başladı, yani sertleşme yaşamıyordu, ama boşalıyordu. Boğuşma sırasında olmasını ise işkence ile bağdaştırdı.

Askere gidip geldi, kız arkadaşı oldu, ama hala cinsellik yaşayamıyordu. Kız bunu etrafa yaydı ve onu aşağılayarak dalga geçtiler. Bu kızı öldürmek ve vücudunu parçalama hayalleri kurmaya başladı, hayatı tam bir felaket olmuştu. Öğretmen oldu ve evlendi ( kız kardeşinin ayarlamasıyla ), ama çocukları olabilmesi için dışarı boşalıp, spermlerini elleriyle kendi içeri yerleştirmişti. Aynı annesi gibi karısı da sert yapılı bir insandı ve bu onun daha da hayal âlemine dalmasını sağladı.

Annesi 1973′te öldü, o 37 yaşındayken ve bundan itibaren genç kızlar onun ilgisini çekmeye başladı ve tacizlerine başladı. Kendini güçlü hissetmesini sağlıyordu, Olaylar ortaya çıktığı zaman da tedavi edileceği yere, inkâr ediliyor veya üstü kapanıyordu, böylece sapıklıktan katilliğe geçti. Gerçek zevk için şiddet uygulaması gerekiyordu ve 1978′de ilk cinayetini isledi.

Yedek parça işinde çalıştığından çok yolculuk yapıyordu ve kimsesiz yabancıları bulmakta zorluk çekmiyordu. Onları aramasına bile gerek kalmıyordu, dediğine göre. Etrafta çok vardı ve onunla gelmeye de itiraz etmiyorlardı. Gazetede yayınlanmaya başladığı zaman okuyor ve yakalanmasının bir an meselesi olduğunu düşünüyordu. Aslında onun için hapis bir kurtuluş olacaktı.

Chikatilo bütün bu kontrol edilemeyen tecavüz ve saldırı olaylarının çektiği bir hastalıktan dolayı olduğunu düşünüyordu. Bu konuda uzmanlarla görüşmek istediğini de söylemişti. 2 aylık psikiyatrik ve nörolojik araştırmalar için Moskova Serbsky Enstitüsüne yollandı ve burada doğuştan gelen beyin hasarı olduğu ortaya çıktı. Ve bu onun idrar ve sperm akışını kontrol etmesini etkilemişti. Annesi onu bu konuda çok uyarmış ve bu konuya sert yaklaşmıştı. Sapkın fantezileri vardı. Ama bütün bunlara rağmen akli dengesi yerinde bulundu. Ne yaptığını biliyordu ve istese kontrol da edebilirdi. Bu savcılık için yeterliydi.

KAFESTEKI CANAVAR

14 Nisan 1992′de beyaza boyanmış büyük bir kafeste mahkeme salonuna getirildi. Hakkında 225 suçlama bulunuyordu. Gazeteler “Manyak” hakkında haberler yaptıkça içinde 250 koltuk bulunan mahkeme salonu meraklılarla ve ölen kişilerin aileleriyle dolup taşıyordu ve Chikatilo’ya sürekli bağırıyor veya küfür ediyorlardı. Yine de o bundan sıkılmış duruyordu ve bir sefer hariç hiç sinirlenmemişti, o sefer de kalabalığa homoseksüel olmadığını göstermek için pantolon indirip penisini göstermişti. Ve bunun üzerine salondan çıkartılmıştı.

Suçlu olduğu kesindi ama akli dengesi bozuk diye kurtulma olasılığı da vardı. Ama avukatının psikiyatrist çağırma hakkı yoktu, sadece geleni sorgulayabilirdi. Chikatilo bir ara 6 tane cinayeti işlemediğini söyledi, bir ara da 4 tane daha var dedi. Kendini eski Sovyet sisteminin kurbanı olarak gördüğünü söyledi.

Laboratuar uzmanları da nadir bulunan kan grubu fenomenini açıkladı. Hakim Chikatilo’yu kendine düşman edinmişti ve onu savunan hiçbir delili veya şahidi kabul etmiyordu. Akli dengesinin yerinde olduğu sonucu da kabul edildi. Onun arada yırtıcı hayvan gibi saldırı dönemleri olduğunu ama arada morali iyiyken de kendini kontrol edebildiğini söylediler. Savunma avukatı delillerin yetersiz olduğunu ve müvekkilinin sadece hasta olduğunu söyleyerek sözlerini bitirdi. Chikatilo’ya kendini savunması için son söz hakkı verilince de sessiz kalmayı tercih etti.

2 aylık bir düşünce sürecinden sonra davanın başlamasından 6 gün sonra karar verildi ve Chikatilo 5 kere tecavüzden ve 52 cinayetten suçlu bulundu. Japonların onun beynine 1 milyon dolar vermek istediği dedikodusu çıktı, ama aslı yoktu. Hatta çoğu uzman davranışlarını o kadar garip buluyorlardı ki, canlı incelenmesi gerektiğini düşünüyorlardı. 15 Şubat 1994′te ses geçirmez bir odaya götürüldü ve sağ kulağının arkasına yapılan tek bir el ateş ile idam edildi.

MIRASI

Chikatilo dünyanın en ünlü seri katillerinden biri haline geldi, kitaplara ve makalelere konu oldu. Onun sayesinde Rus uzmanlar cinayet araştırmalarının nasıl yapılacağı konusunda Amerika ile yarışır hale geldiler. Aynı şey Psikolog Bukhanovsky için de söylenebilir.

1999′da yapılan bir araştırmaya göre Rostov bölgesinde 29 tane, birden fazla cinayet islemiş katil ve tecavüzcü yakalandı. Bu da Rostov’u dünyanın seri katil başkenti yapıyor.
Ruslar Chikatilo’yu unutmadı. Hatta onu hatırlamak için bir plan bile yaptılar. 2002 de Moskova Polis Şefi Yuri Luzhkov bir heykel traş tutarak Chikatilo’nun iş başında elinde iple ve bıçakla 8 metre boyunda metal bir heykelini yapmasını istedi, onu ışıklarla donatıp, büyük bir hükümet binasının önüne dikip bir fıskiye haline getirmeyi düşünüyor. Moskova halkının yarısı bunu kabul etti ve sadece %14 istemedi. Bunu Chikatilo’nun Rus tarihinde önemli bir kişilik haline geldiği için yapıldı. “Biz Ruslar fıskiyeleri severiz, özellikle çocuklar.”

Çeviri: Üstün Tanrı